14 Ağustos 2013 Çarşamba

Elma şekerinden çok ‘Gel sana oyun yükleyeyim’ tehlikesi (Hürriyet)...

    Elma şekerinden çok ‘Gel sana oyun yükleyeyim’ tehlikesi

    GAZETECİ dediğin bazı haberleri sever, bazı haberlerden ürker...

    Kelliğe, kansere çare bulundu haberi yaparsan acayip satar, ama ensest, aile içi cinsel istismar cıssss!... Toplumumuz sevmez, reddeder. Gazeteci de o tür haberlerden korkar.
    İyi güzel de kork kork nereye kadar?
    Biz korktukça bu olaylar artıyor!
    Bununla savaşma, mücadele etme
    bilinci olmadan hiçbir yere varabilmek mümkün değil.
    İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim dalı profesörlerinden Şevki Sözen konunun uzmanlarından. Pazar günü başlayan röportaj bugün de devam ediyor, yarın da edecek.
    Hepimize faydası olabilecek şeyler anlatıyor, okumamızın iyi olacağını düşünüyorum...

    Babası tarafından tecavüz edilip, iç organları parçalanmış 16 aylık bir bebek gördüğünüzde ne hissediyorsunuz? Nasıl bir tepki veriyorsunuz?
    -Önce onu bir bebek olarak görüyorum ve böyle şeyler yaşanıyor olmasına lanet ediyorum. Ama sonra bir profesyonel olarak, objektif anlamda vakayı inceliyorum. O andan itibaren benim için çözümlenmesi gereken bir olgu oluyor. İşi çözüp dosya tamamlandığında, onu yine bebek olarak görüyor ve başına gelenlerin acısını yüreğimde hissediyorum.
    ASLA ‘HASTA’ LAFINI KULLANMAK İSTEMEM
    İnsan ruhunun “karanlık tarafı”na bu kadar tanıklık etmek sizi zorlamıyor mu?
    -Burada ince bir nokta var, istismarcılar tamamen “karanlık kişi”ler. Ruhlarının “karanlık tarafı” var dersem, ruhlarının bir de “aydınlık tarafı” olduğu manası da gelecek. Oysa böyle bir şey söz konusu değil. Aydınlık yüzlerini gösterme çabaları bile tamamen hile. İstismarcıları da eğitimsiz, ipsiz sapsız tipler olarak düşünmeyin. Muazzam bir aile babası portresi çiziyor, toplumda da saygın bir konumu var. Sizin aile dostunuz bile çıkabiliyor ama böyle insanlık dışı şeyler de yapabiliyorlar.
    Neden böyle bir davranış sergiliyorlar?
    - Çünkü onların yüzde 90’ı da cinsel istismar mağduru. Ya da çocukluklarında yaşadıkları başka bir travma var. O travmalar tedavi edilip düzelmediği sürece cinsel istismarcı ya da seri katil bile olabiliyorlar.
    Yani bu insanlar, ‘hasta’ mı?
    - Asla! ‘hasta’ sıfatını kullanmak istemem! ‘Hasta’ dediğiniz andan itibaren yaptığı işe bir özür yüklüyorsunuz. Onu daha kabul edilebilir kılıyorsunuz. Oysa bunlar kabul edilebilir şeyler değil. Hepimizin cinsel fantezileri, istekleri olabilir. Kendimizi özgür bıraktığımız ölçüde de bir başkasına zarar vermeden bir kısmını hayata geçirebiliriz. Ama herkesin kendisini kontrol etmeyi öğrenmesi gerekiyor. Çocuklara karşı önleyemedikleri bir cinsel istekleri varsa, bu işin uzmanlarına ya da psikiyatriste başvurup destek alacaklar. Kendilerini düzeltmek adına bir çabalarının olması lazım, ‘Hastayım’ deyip yırtabilmeleri mümkün değil.
    BABAM DEĞİL DE BİR YABANCI OLSAYDI
    Bir çocuk, babası tarafından değil de, bir ‘yabancı’ tarafından cinsel istismara uğrayınca yaralar daha mı çabuk sarılıyor? 
    -Çocuklarını bize getiren annelerden bu lafı çok duyarım, “Keşke babası olmasaydı da, hiç tanımadığımız biri olsaydı” diye. Sokakta, hiç tanımadığı biri tarafından cinsel istismara uğradıysa ve aile akılcı yaklaşıp doğru kişilere ulaşabildiyse, evet o yaralar daha çabuk toparlanabiliyor. Ama yapan aile içinden biriyse, mesela dayı, amca, ailede bir parçalanma görülüyor, yine akılcı bir aileyse, bunun da yaraları bir nebze olsun sarılabiliyor. Cinsel istismarcı baba ise bu en zoru. Akıllı ve maddi anlamda da ayakta durabilen anneler, çocuklarını aileden koparıp, babaya karşı savaş verebiliyor. Ama tek başına ayakta duramıyorlarsa, sosyokültürel ve sosyoekonomik anlamda bağımlı iseler, o zaman çok ciddi zorlanmalar ortaya çıkıyor. Kadın da çocuk da çok eziliyor. Çocuk için tedavi zorlaşıyor, hatta imkânsız hale geliyor...
    Her köpek havladığında
    Bir hastam küçük yaşta cinsel istismara uğruyor. Uğradığı anda uzakta bir köpek havlıyor. O da bunu duyuyor. Ondan sonraki hayatında, her köpek havlamasında o an yaşadığı travma yeniden canlanıyor ve aynı noktaya geri dönüyor. Çok ağır bir şizofrenik bir tabloyla psikiyatriye geldi. Üstelik bu ülkede köpek sesinden kaçabilmeniz de mümkün değil. Çok zorlandığımız bir vakaydı. Terapisi aylarca sürdü.
    ÇOCUĞUNUZU KORUMAK İÇİN
    Çocuğumuzu korumak için ne yapabiliriz?
    -Büyürken ona bedeninin kendine ait olduğunu ve bedeninin özel bölgeleri bulunduğu bilincini öğretmeliyiz. “Bu beden sana ait. Yaşın gelip de bedenini başka bedenlerle birleştirmek istediğinde, ne sen karşındakini, ne de o seni zorlayabilir. Ola ki biri sana istemediğin bir dokunuşta bulundu, o zaman gel bana söyle” güvenini çocuğa vermek zorundayız.
    “Biri sana elma şekeri ya da gazoz verirse alma” sözleri hâlâ geçerli mi?-Uyarmak lazım çünkü farklı şeylerle aldatılabilirler. Bizlerin çocukları şekere kanmayabilir ama “iPad’e oyun yükleyeceğim” derse, şakır şakır gidebilir. Ya da “Yeni bir oyun çıktı gel sana onu göstereyim” derse... Teknoloji vasıtasıyla kolay kandırabilirler.
    ŞÜKÜRLER OLSUN KIZIM SAĞLAMMIŞ!
    -Bu ülkede hâlâ, “Kız çocuğunun bedeni, eşittir annenin-babanın namusu” gibi algılanıyor. Bakıyorsun, baba yankesici, baştan aşağı suç, bulaşmadığı pislik kalmamış, anne uyuşturucu satıcısı, hırsızlıktan sabıkası da var, ama ailenin namusu kızın bekâretinde! Kaybederse, “Gitti namusumuz diye!” kıyameti koparıyorlar. Böyle manasız bir namus anlayışı var. Babası tarafından 6 yıl boyunca cinsel istismara uğrayan bir kızı getirdiler. Anal penetrasyonla cinsel istismara uğramış. Tesadüfen abla fark etmiş, olay bize öyle yansıdı. 6 yıl kız sessizliğini korumuş. Muayeneyi yaparken anne kapıda bekliyordu. Çıkar çıkmaz annenin ilk sorusu, “Kızlık zarı bozuldu mu, bozulmadı mı?” oldu. Baba özellikle vajinal penetrasyonda bulunmamış ki, evlendirirken bakire diye evlendirebilsin. Anne sonucu duyduğunda, “Allahım, sana çok şükürler olsun, kızım sağlammış!” dedi, diyebildi. Böyle bir rezalet yaşıyoruz. O kızcağızı düşünen yok aslında...
    KÜÇÜK KIZLAR FLÖRTÜ  SEVER Mİ?
    Bir anne, çocuğunun cinsel istismara uğradığını anlar mı?-Hayır, her zaman değil...
    Bir hareket ne zaman ‘cinsel istismar’ sayılır?
    -İstenmeyen cinsel amaçlı her dokunuş cinsel istismardır. İstenmeden yapılmışsa ve dokunan kişi bundan cinsel haz aldıysa, cinsel istismardır. Sürtmek de cinsel istismardır. Kalabalık ulaşım araçlarında sürtünme mesela. Ağır bir ruhsal travma oluşturabilir. Bazıları yapılan harekete o an karşılık vererek haddini bildirdiğini ve kendini koruduğunu düşünür. Bazısı ise buna hiç tepki veremez, pasif kalır ve etkilenip günlerce ruhsal bir travma yaşayabilir. Bu yüzden hep deriz ki, “Bedeninize böyle bir saldırı yapıldığında, ne olur tepki verin. Tepki vermezseniz karşı taraf işi uzatır, süreç uzar ve tepki veremediğiniz için sonra siz kendinizi suçlamaya başlarsınız”.
    ÖN SEVİŞME DAHİ YAŞIYOR OLSANIZ
    “Küçük kızlar flörtü sever” bizim toplumumuza has bir anlayış mı?
    -Ne yazık ki böyle bir şey var. Ama sadece küçük kızlarla ilgili değil, bizim cinselliğe topyekûn bakışımızda sakatlıklar var. Bakın, tıp fakültesi öğrencileriyle bir araştırma yaptık. “Sizce aşağıdakilerden hangisinde kadın cinsel istismarı hak etmiştir?” diye sorduk. Ve “Bir erkekle akşam yemeği yemeyi kabul etmişse...”, “Yemekten sonra erkeği kahve içmek için evine davet etmişse...” diye şıklar sunduk. Tıp fakültesi öğrencilerinin bir kısmı, “Kadın, erkeği kahve içmek için eve çağırmışsa cinsel istismara eğilimli davranmıştır. O andan itibaren olabilecekler cinsel istismar değildir!” dediler. Tıp fakültesi öğrencilerinin bir kısmının böyle düşünmesi bizi şoke etti! Bunlar, toplumda oluşmuş yanlış düşünceler. Bir adamı yakından tanımak için yemeğe çıkabilirsiniz, onunla sevişmek de isteyebilirsiniz. Evinize davet edebilirsiniz ya da onun evine gidebilirsiniz. Ama herhangi bir şeyden hoşlanmadıysanız, “Hoşça kal” diyebilirsiniz. Ağzı kokuyordur mesela ya da teninden hoşlanmamışsınızdır, onunla çıplak yatağa girmiş bile olsanız, ön sevişme dahi yaşıyor olsanız, bir şeyden rahatsız olduysanız, kalkıp gidebilirsiniz. Erkek için de, kadın için de geçerli bu. O noktadan sonra, karşı tarafın, her zorlayıcı hareketi “cinsel istismar”a girer.
    BAŞKALARI İÇİN YAŞIYORUZ
    Çocuk yetiştirirken en büyük hatalardan biri, Ahmet Amca ya da Mehmet Dayı gelir mesela eve, “Evladım elini öp!” deriz. Öpmek istemiyor çocuk, o akrabayı sevmiyor, zorla öptürürüz. Kızımızı-oğlumuzu değil, o amcayı ya da dayıyı düşünürüz. Çünkü biz, başkaları için yaşayan bir toplumuz. Başkasına ayıp olmasın, aman el âlem ne der? Bütün bu kaygılarımız çocuğumuza bedeninin kendine ait olmadığı hissini verir. Oysa o beden onun, o karar verecek, kime dokunacak, kimi öpecek. Sevmiyorsa, sarılmak öpmek zorunda değil, “Merhaba” desin yeter. Bunun dışında temasının olması gerekmiyor.
    Kendi  yaşıtıyla arkadaşlık etsin
    Çocuğunuzun arkadaşlarınızı kendi ev ortamınızda tanımaya çalışın. Kimlerle görüşüyor, kimlerle beraber. Kendi yaşıtlarıyla arkadaşlık etmesini sağlayın. Akranlarıyla aralarında yaşanan bir takım cinsel aktivasyonlar, küçük cinsel oyunlardır. Bunlar olacak, bu çocuklarda aşırı hasar bırakmaz, şayet karşısındaki çocuk aşırı cinsel gelişim yaşamadıysa. Ya da kendi evinde bir cinsel istismar mağduru değilse. Ama yaşından büyüklerle görüştüğü takdirde cinsel gelişimleri farklı olduğu için ona her türlü zarar gelebilir...

    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24507895.asp

    Hiç yorum yok: