31 Ocak 2012 Salı

ADLİ TIP DERGİLERİNDEN...


ADLİ TIP DERGİSİ 

DENEYSEL ÇALIŞMA
1.
Postmortem Periyotta C- Reaktif Protein Düzeyinin Ölüm Zamanı ve Ölüm Nedeni ile İlişkisi
C- Reactive Protein Levels in Postmortem Period and Its Relationship Between Cause of Death and Time of Death
Sayfalar 85 - 98
Ali Volaka, Nurhas Safran, Melek Özlem Kolusayın, Nurhan İnce, Eda Yorulmaz, Cengiz Haluk İnce, Coşkun Yorulmaz
Makale Özeti  (Makale Dili Türkçe) (41 kere görüntülendi)

ARAŞTIRMA
2.
GC-FID ile eroin, morfin, kodein ve 6-monoasetilmorfin tayini ve metodun validasyonu
Determination and method validation of heroin, morphine, codeine ve 6-monoacetylmorphine by GC-FID
Sayfalar 99 - 106
Gürol Berber, Mesut Şahin, Eyüp Kandemir, Muhammet Nabi Kantarcı, Neval Berber
Makale Özeti  (Makale Dili İngilizce) (41 kere görüntülendi)

3.
Meslek Hastalıkları ve Ölümler
Occupational Diseases and Deaths
Sayfalar 107 - 114
Alper Keten, Emre Karacaoğlu, Hınç Yılmaz, Mustafa Karapirli, Engin Tutkun, Ali Rıza Tümer
Makale Özeti  (Makale Dili Türkçe) (157 kere görüntülendi)

4.
Yoğun Bakım ve Diğer Birimlerde Görev Yapan Hemşirelerin Ötanaziye Yaklaşımı
Intensive Care Nurse’s and Other Unit Nurse’s Attitude Towards Euthanasia
Sayfalar 115 - 124
Selma Tepehan, Erdem Özkara, Mustafa Fatih Yavuz
Makale Özeti  (Makale Dili Türkçe) (79 kere görüntülendi)

DERLEME
5.
Suda Boğulma Tanısında Biyokimyasal Analizler Ve Stronsiyumun Önemi
Biochemical Analyses In Diagnosis Of Drowning And The Importance Of Strontium
Sayfalar 125 - 136
Ahmet Selçuk Gürler, Yalçın Büyük, Muhammed Feyzi Şahin, Deniz Oğuzhan Melez, Ümit Naci Gündoğmuş
Makale Özeti  (Makale Dili Türkçe) (59 kere görüntülendi)

6.
Adli Tıp Uygulamalarında Yara Yaşı Ve Canlılık Bulgularının Değerlendirilmesi
Evaluation of Vitality and Wound Age in Forensic Medicine Practice
Sayfalar 137 - 152
Işıl Pakiş, Evrim Akça Kaya
Makale Özeti  (Makale Dili Türkçe) (71 kere görüntülendi)

OLGU SUNUMU
7.
Sıra dışı intihar olgusu; Kafaya yapılan iki tabanca atışı
Sayfalar 153 - 160
Tamer Karaaslan
Makale Özeti  (Makale Dili Türkçe) (42 kere görüntülendi)

8.
İki çocukta cinsel yol dişinda bulaşmiş kondiloma akuminata’nin adli tibbi önemi
Medico-legal importance of nonsexually transmitted condyloma acuminatum in two children
Sayfalar 161 - 168
Yeşim Tuyji, Mahmut Aşırdizer, Mehmet Sunay Yavuz, Yıldıray Zeyfeoğlu, Tarık Uluçay, Mehmet Gökhan Dizdar
Makale Özeti  (Makale Dili İngilizce) (46 kere görüntülendi

http://www.adlitipdergisi.com/jvi.asp?pdir=adlitip&plng=tur&volume=25&issue=2

 
 
www.atud.org.tr
TÜRKİYE KLİNİKLERİ ADLİ TIP DERGİSİ 
ORİJİNAL ARAŞTIRMA

 Ölümcül Yıldırım Çarpması Olgularında Bulgular
Nursen TURAN, İsmail BİRİNCİOĞLU, Celal BÜTÜN, Muhammet CAN
Turkiye Klinikleri J Foren Med 2011;8(2):59-65
 [Abstract [Abstract (Turkish) [PDF 

 Gözden Kaçan Bir Çocuk İhmali Alanı: Özürlü Çocuklarda Özel Eğitim
Taner AKAR, Bülent DEĞİRMENCİ, Birol DEMİREL
Turkiye Klinikleri J Foren Med 2011;8(2):66-71
 [Abstract [Abstract (Turkish) [PDF 

 İstanbul’da Sekiz İlköğretim Okulu Öğretmen ve Yöneticilerine Verilecek Eğitimin, Şiddet Algılarına ve Tutumlarına Etkisinin İncelenmesi
Münevver MERTOĞLU, Fatih YAVUZ
Turkiye Klinikleri J Foren Med 2011;8(2):72-84
 [Abstract [Abstract (Turkish) [PDF 

DERLEME
 Y-STR Belirteçleri: Adli Önemi ve Terminolojisi
Ebru GÖKALP ÖZKORKMAZ, Abdülmüttalip ÖZKORKMAZ
Turkiye Klinikleri J Foren Med 2011;8(2):85-91
 [Abstract [Abstract (Turkish) [PDF 

 Cezaevi Popülasyonunun Sağlığını Geliştirmede Hemşirelerin Rolü
Serap BULDUK, Elif ARDIÇ
Turkiye Klinikleri J Foren Med 2011;8(2):92-7
 [Abstract [Abstract (Turkish) [PDF 

OLGU SUNUMU
 Fiziksel Kazıntı Yapılan Belgede Kullanılan Lehçeden Yola Çıkarak Sahtecinin Kimliğini Tahmin Etme
Muhammed Nabi KANTARCI, Lokman BAŞER, Eyüp KANDEMİR, Gürol BERBER, Bülent ÖZATA, Nuran ŞAHİNER
Turkiye Klinikleri J Foren Med 2011;8(2):98-101
 [Abstract [Abstract (Turkish) [PDF 

 Ağır Derece Mental Retardasyon Olgusunda Kendine Zarar Verme Sonucu Gelişen Bilateral Göz Yaralanması
Nursel GAMSIZ BİLGİN, Ali METİN, Ayça SARI, Fevziye TOROS
Turkiye Klinikleri J Foren Med 2011;8(2):102-6
 [Abstract [Abstract (Turkish) [PDF 

 Kuşkulu Beklenmeyen Bir Ölüm Olgusu: Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi
Celal BÜTÜN, M. Gökhan GÖZEL, Fatma YÜCEL BEYAZTAŞ, Bahadır ÖZEN, Mehmet BAKIR
Turkiye Klinikleri J Foren Med 2011;8(2):107-111
 [Abstract [Abstract (Turkish) [PDF 

http://adlitip.turkiyeklinikleri.com/ 
 
Bildirilen Ölüm Nedenlerindeki Hatalar,
Yrd. Doç. Dr. Ahmet TURLA – Uz. Dr. Neva DANIŞKAN SATALOĞLU – Doç. Dr. Berna AYDIN – Dr. Cenk SÜER

Ruhsatlı Silah Edinme Amaçları Ne Kadar Gerçekçi?
Uz. Dr. Neva DANIŞKAN SATALOĞLU – Yrd. Doç. Dr. Ahmet TURLA – Doç. Dr. Berna AYDIN

İmza İncelemelerinde “Basit İmza” Sorunu; Eğitim Seviyesi Düşük Kişilerin İmzaları,
Dr. Eyup AYDOĞDU – Dr. Yasin ATAÇ – Dr. Murat DELİCE

Adli Psikiyatri Hemşireliği: Günümüzde Türkiye’deki Durumu,
Prof. Dr. Olcay ÇAM – Yrd. Doç. Dr. Leyla BAYSAN ARABACI

Yetiştirme Yurdunda Akran Cinsel İstismarı: Bir Olgu Sunumu,
Doç. Dr. Yasemin ÖZKAN – Yrd. Doç. Dr. Elif GÖKÇEARSLAN ÇİFCİ – Sos. Hiz. Uzm. Sinem GÜLENÇ

Zeytinköy Sosyal Kültürel Ekonomik Geliştirme Projesi: Suçla Mücadelede Yeni Bir Strateji,
Dr. Ali YILMAZ – Prof. Dr. İsmail TUFAN


www.seckin.com.tr

30 Ocak 2012 Pazartesi

Yüz Naklinin Ortaya Koydukları...

Prof.Dr. Ahmet Nezih KÖK
Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
Atatürk Ünv.Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı

    Yirminci yüzyılın ikinci yarısındaki bilimsel gelişmeler en büyük olumlu ivmeyi tıp etkinlik alanında yakalamıştır. Özellikle “organ ve doku nakilleri”ndeki gelişme dünya üzerinde olduğu gibi, ülkemizde de yüz binlerce insana yeniden bir yaşam iksiri aşılamıştır.
Organ ve doku nakli hakkında ülkemizde 1979 yılında çıkarılan yasa ile hukuki zemin oluşturulmasına rağmen organ naklinde hiçbir zaman istenilen hedeflere ulaşılamamıştır. Organ nakline karşı kimi kişilerce başlangıçta gösterilen zıt  görüşlerin  Diyanet İşleri Başkanlığının Yüce İslâm Dini’nin konuya  bakışını yansıtan fetvası ile ortadan kaldırılması bile, genç yaşta ölüm olgularının gözlendiği ülkemizde, organ naklini istenilen hedeflere yaklaştıramamıştır.
Böyle bir tablo içinde bulunan ülkemizde, 21 Ocak 2012 tarihinde Prof. Dr. Ömer Özkan ve ekibi tarafından Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinde gerçekleştirilen “yüz nakli” her açıdan çok önemlidir.
1- Bu nakil, bilimsel manada çok büyük bir tıbbi başarıdır. Operasyonu gerçekleştiren “Türk bilim insanlarını” en kalbi hislerimle kutluyorum.
2- Böbrek, kalp gibi iç organların bağışlanma oranının düşük olduğu ülkemizde merhum Ahmet Kaya’nın yüzünü nakil için bağışlayan yakınlarının davranışı, insanlık adına  müthiş bir karardır. Merhuma Allah’tan rahmet dilerken, yakınlarını saygı ile selamlıyorum.
3- Uzun süredir yaşadığı yüzünün görüntüsünü “Çocuklar benden artık korkmayacak” saiki ile çok büyük risklere gebe olabilecek  meşakkatli ve uzun bir tıbbi sürece “Evet” diyerek değiştirme kararı veren, kendisini Türk hekimlerine emanet eden Uğur Acar’ı tebrik ediyor, kendisine sağlık diliyorum.
4- Konu ile ilgili olarak Tıp Etiği hocalarımızın görüşlerini çok merak ettiğimi öncelikle belirttikten sonra, kişinin bilgilendirilmiş rızasının (aydınlatılmış onam) yapılacak tıbbi müdahalede öncelikle ele alınmasının sadece bu cerrahi işlem için değil, diğer sorunlu durumlar için de (anne istemli sezaryen) gerekli olduğunu düşünüyorum.
5- Konu ile ilgili olarak hukuki süreçte nasıl bir usul uygulanmalıdır? Belki bu da hukukçularımızın tartışacağı bir husus olarak gündeme getirilebilir.
6- Tam Gün Yasa’sının istisnasını oluşturan ikinci önemli olay olarak, Tam Gün Yasa’sında yeniden bir değerlendirme yapılabilir. Tıp bilim insanının yetişmesinin ne kadar zor bir sürece bağlı olduğu herkesin malumu. Hekim aynı zamanda sanatkârdır. Sanatkâr kendisini ne kadar serbest hissederse, o kadar üretken olur.
7- Bu olaydan sonra organ bağışında artış olduğu yetkili makamlarca açıklanmıştır. Burada yazılı ve görsel basını da kutlamak gerekir.
Yüz nakli ile ilgili olarak bu düşünceleri, duyguları ve sorunları daha da artırabiliriz. Zaten bu konunun daha çok tartışılacağını hepimiz tahmin edebiliyoruz. Allah, bu olayda yer alan aktif ya da pasif  herkese yardımcı olsun. Bu olayla ilgili olarak cevabını bilmek istediğim bir sorum olacak, kim cevaplar, bilemem. Bu operasyonun  performans puanı kaçtır ve kime yazılır?

815 SIRADAN BİR SAYI DEĞİL! 2011 YILINDA TÜRKİYE’DE ÖNLENEBİLİR SEBEPLERDEN DOLAYI ÖLEN ÇOCUKLARIN SAYISIDIR!..


İnsanlar doğar, yaşar ve ölürler. Yaşamın doğal döngüsünün bir parçasıdır ölüm. Ama her zaman ve her durumda değil. Özellikle de söz konusu olan yaşamlarının daha başlarındaki çocuklar ise. Çocuk ölümleri yaşamın en zor konularından birisidir. Ölüm ve çocuk yan yana anılması bile zor iki sözcükken 2011 yılında Türkiye’de, 815 çocuk önlenebilir sebeplerden dolayı yaşamını yitirdi.
 
Gündem: Çocuk! Çocuk Hakları Merkezi yaygın basında çıkan haberler, bu haberler ile ilgili yaptığı araştırmalar ve diğer insan hakları örgütlerinin yayınladığı rapor ve verileri kullanarak 2011 yılında Türkiye’de çocuklarını maruz kaldığı ölümle sonuçlanan yaşam hakkı ihlallerini derleyen bir durum raporu hazırladı.
 
Rapora göre 1 Ocak 2011 - 31 Aralık 2011 tarihileri arasında Türkiye’de, en az 815 çocuk önlenebilir sebeplerden dolayı yaşamını yitirdi.
 
Türkiye pek çok diğer konuda olduğu gibi insan hakları alanında da izleme ve raporlama yapabilmek için gerekli olan sistematik ve güvenilir veriye ulaşmanın çok zor olduğu bir ülke. Sistematik ve güvenilir veri eksikliğinden dolayı bu tür raporların en önemli bilgi kaynağı basına yansıyan haberler ve insan hakları örgütlerine doğrudan ulaşan bilgilerle sınırlı kalıyor.  Referans alınan basın haberlerinin yeterli bilgi içermemesi, basında fikri takip eksikliği vakaları değerlendirmeyi güçleştiriyor. Basında yer alan vakalar ile ilgili başka kaynaklardan daha fazla bilgiye ulaşmak ise her vaka için mümkün olmuyor. Bu sebeple rapor, çocukların yaşam hakkının ihlali ile ilgili olarak, sınırlandırılmış bir çerçeve içinde, kısıtlı kaynaklardan ulaşılan bilginin derlendiği bir tablo sunmaktadır. Rapor, çocukların yaşam hakkı ihlalleri ile ilgili mevcut durum hakkında en az çizgisini çizmekte ve gerçek durumun bundan çok daha vahim olduğuna işaret etmektedir.
 
815 Türkiye için sıradan bir sayı değil! 
815, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme’yi onaylayarak her tek çocuğun yaşamını korumakla yükümlü bir devlet için utançtır. Sözleşme bir yana, tek bir çocuğun yaşam hakkının ihlali bile kabul edilebilir değilken en az 815 çocuk karşımızda durmaktadır. Bu durum Türkiye’de çocukların yaşam hakkının yaygın bir şekilde ihlal edildiğini göstermektedir.
 
Türkiye’de çocuklar ölüyorlar.
Çünkü Devlet kurumlarında ve/veya kamu personeli eliyle yaygın ihmal ve ihmalin yola açtığı yaşam hakkı ihlalleri karşısında yaygın cezasızlık durumu devam ediyor!
 
Devletin, çocukların yaşam hakkını ihlal etmeme yükümlülüğü vardır.
Devlet bu yükümlüğünü yerine getirmediği için çocuklar toplumsal olaylarda, kara mayınları ve askeri mühimmatların sebebiyle ya da silahlı çatışmalarda ölüyorlar;  yargısız olarak infaz ediliyor hatta katlediliyorlar. Diğer yandan eğitim, sağlık vb. alanlarda kamu görevlilerinin ihmalleri sıklıkla çocukların ölümüne neden oluyor.
 
Devletin, çocukların yaşam haklarının ihlal edilmemesi için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü vardır.
Bu yükümlülüğünü yerine getirmediği için yaygınlaşan şiddet kültürü aile içi şiddet, namus ve çocuk cinayetleri, akran şiddeti, bireysel silahlanma olarak şekil bulup çocukların ölümüne neden oluyor. Çocuklar intihar ediyorlar. İhmal nedeniyle pek çok ölüm vakası var. Trafik kazaları, ev kazaları, kanalizasyon çukuruna, su kuyusuna, göle düşme, ırmakta boğulma vb. kentsel ve kırsal açık alanda yaşanan olaylar, yangınlar, soba gazı zehirlenmesi, besin zehirlenmeleri, elektrik çarpmaları, doğal afetler çocuklar için normalleşmiş ölüm sebeplerine dönüşmüş durumda.
 
Sonuçta, önlenebilir sebeplerden dolayı 2011 yılında en az 815 çocuk yaşamını yitirdi. 
 
TÜRKİYE ÇOCUKLARININ YAŞAMINI KORUYAMIYOR?
Yaşam hakkının ihlali beslenme, barınma gibi sadece temel ihtiyaçların karşılanmaması ile sınırlı bir çerçeve değildir. Yaşam hakkı, çocukların hak sahibi, eşit, özgür ve onurlu birer birey olarak, barış içerisinde, iyi ve mutlu bir yaşam sürmesi için için gerekli olan sağlık, sosyal hizmet- sosyal yardım, eğitim ve adalet alanlarının bütüncül bir biçimde ve çocuk merkezli olarak yapılandırılmasını gerektirir.
 
Yaşam hakkı, temel hakların gerçekleşmesi için ön koşuldur. Ancak görülmektedir ki diğer hakların gerçekleşmesi de yaşama hakkını doğrudan etkilemektedir. Elinizdeki rapor göstermektedir ki ülkemizde çocukların yaşam hakkının yaygın ihlali çocukların diğer pek çok alanda yaşadıkları hak ihlallerinin kaçınılmaz bir sonucudur! Açıktır ki bütüncül bir çocuk politikası olmadığı müddetçe çocukların yaşam hakkını korumak mümkün olamayacaktır.
 
ÇOCUK ÖLÜMLERİ CEZASIZ KALIYOR!
815 gibi çarpıcı bir rakamla bizi karşı karşıya bırakan en önemli sebeplerden birisi de cezasızlıktır. Raporun incelediği vakalara bakıldığında pek çok yaşam hakkı ihlalinde etkin, kapsamlı ve caydırıcı  bir soruşturma yürütülmediği, sorumluların ortaya çıkarılmadığı ve yargılanmadıkları görülmektedir. Sonuçta, çocukların yaşam hakkını ihlal edenler pek çok durumda cezasız yasalarla tanımlanan yaşam hakkının korunacağına dair güvence ise sözde kalmaktadır.
 
Sonuç olarak içinde bulunduğumuz yılın sonunda yine böyle bir tablo ile karşılaşmamak için kamuoyunu konuya sahip çıkmaya ve Devlet yetkililerini ve hükümeti harekete geçmeye çağırıyoruz.
Kaybedecek zamanımız da tahammülümüz yok.
 
Harekete geçmemiz için daha kaç çocuk ölmeli?
 
GÜNDEM: ÇOCUK!
ÇOCUK HAKLARI MERKEZİ

Tunalı Hilmi Caddesi No:54 Kat:4 Daire:8 06660 Kavaklıdere/ Ankara
Tel&Faks: 0312 437 76 41
E-posta: gundemcocuk@gmail.cominfo@gundemcocuk.org
www.gundemcocuk.org

27 Ocak 2012 Cuma

AİHM, 2011'in mahkumlar listesini açıkladı ve Türkiye yine ilk sırada...

Karar: Türkiye insan haklarından mahkum

www.ntvmsnbc.com

STRASBOURG - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde geçen yıl en fazla mahkum edilen ülkeler sıralamasında Türkiye ilk sırada yer aldı. Bu sıralamada Türkiye'yi Rusya ve Ukrayna izliyor.

Türkiye'nin mahkum edildiği davaların önemli bir kısmını, yargılama süresinin uzunluğu, adil yargılama hakkının ihlali, kötü muamelenin yasaklanması, etkili soruşturma hakkının ihlali ile mal ve mülkiyet hakkının korunmasıyla ilgili şikayetler oluşturuyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Nicolas Bratza, Strasbourg mahkemesinin, 2011 yılı çalışmalarıyla ilgili basın toplantısı düzenledi ve geçen yıl ülkeler aleyhinde alınan insan hakları ihlalleriyle ilgili kararlar hakkında bilgi verdi.
Bratza tarafından verilen bilgiye göre, Türkiye geçen yıl 159 davada, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin en az bir maddesini ihlalden dolayı AİHM'de mahkum edildi. Türkiye'yi bu sıralamada 121 davayla Rusya, 105 davayla Ukrayna izledi.
Yunanistan 69, Romanya 58, Polonya 54 davada yine AİHS'nin en az bir maddesinin ihlali dolayısıyla geçen yıl Strasbourg Mahkemesi tarafından mahkum edildi.
ULUSAL YARGILARA SESLENDİ 
AİHM Başkanı, Strasbourg mahkemesinde bekleyen davaların sayısının giderek artmasına dikkati çekerek, üye ülkelerin ulusal yargılarının, AİHM içtihatlarına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne daha fazla saygı göstermeleri çağrısı yaptı.
Bratza, çok fazla davayla uğraşmak zorunda kalan AİHM'nin maddi sorunlarının çözülmesi konusunda da üye ülkelere yaptığı çağrıyı yineledi.
İnsan haklarının kesinlikle lüks bir konu olarak değerlendirilmemesi gerektiğinin altını çizen AİHM Başkanı, son ekonomik kriz nedeniyle hukuk devleti ve insan haklarının korunması konusunun bazı üye ülkelerin öncelik gündeminden düştüğü gerekçesiyle eleştirdi.

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25317286/

26 Ocak 2012 Perşembe

"REFORM"UN MUTLULUK ÇUBUĞU...(hekiMedya)

Dr. Osman Öztürk

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun…
Tartışmasız en gayri vicdani, en gayri ahlâki, en gayri insani düzenlemesiydi.
Yetmiş üçüncü maddenin dördüncü fıkrasında…
Sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları, Kurumca belirlenmiş standartların üstündeki talepleri karşılayan otelcilik hizmetleri ile hayati öneme sahip olmama ve alternatif tedavilerin bulunması gibi hususlar göz önüne alınarak Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu tarafından belirlenen istisnai sağlık hizmetleri için belirlenen hizmet fiyatlarının üç katını geçmemek üzere ilâve ücret alabilir” deniyordu.
***
Nedir bu “Kurumca belirlenmiş standartların üstündeki talepleri karşılayan otelcilik hizmetleri” diye sorduğumuzda…
İçinde banyosu, televizyonu, telefonu bulunan tek kişilik hasta odasını tarif ettik” diye cevaplar veriyorlar…
Ne olacak canım… Vatandaş böyle lüks bir odada kalmak isterse biraz para ödeyiversin” diye de ekliyorlardı.
Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nde gene bir dizi değişiklik yapıldı, geçen hafta.
Şimdi, ister devlet ister özel hastane olsun…
İki kişilik hasta odası da “lüks” oldu.
Ona da standart yatak tarifesinin bir buçuk katı ücret ödenecek artık.
(Yakında Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu da paralı hale getirirlerse Peyami Safa’nın kemikleri sızlar mı acaba?..)
***
Peki…
Altı yıl tıp fakültesinde okuduk ama ne işittik, ne duyduk…
Bu “istisnai sağlık hizmeti” de ne menem iştir, hangi tedavileri bu kapsama alıp vatandaşa para ödeteceksiniz dediğimizde ise cevap vermiyorlardı.
O da belli oldu şimdi. 
***
Diyelim ki ameliyat olacaksınız…
Televizyonlardan da duymuşsunuz, robotik cerrahi diye bir şey varmış…
Hastalar için geleneksel açık operasyonlara göre daha az ağrı, daha az kan kaybı, daha düşük enfeksiyon kapma olasılığı ve daha kısa sürede iyileşme ve günlük aktivitelere dönüş anlamına geliyormuş.
Ben de insan evladıyım, ben de ondan olayım derseniz…
Önce pamuk eller cebe!..
Paranız varsa sorun yok.
Paranız yoksa?..
O zaman cerrah mecburen eski usulü uygulayacak…
Karnınızı yukarıdan aşağıya kadar yarıp, içindeki organları boşaltarak gerçekleştirecek ameliyatınızı.
(Bundan sonra “klasik usul” yerine “AKP usulü” mü desek, acaba?) 
***
Sadece robotik cerrahi değil…
Prostata lazer tedavisi, epidural anestezili doğum, katarakt ameliyatları, diş protezleri, kapsül endoskopi, çok parçalı penil protez implantasyonu da artık paralı.
Bu penil proteze halk arasında “mutluluk çubuğu” denir, ne zaman bahsi geçse yüzlerde müstehzî bir gülümseme belirir, malûm.
Oysa cinsel sağlığın insan sağlığının nasıl vazgeçilmez bir parçası olduğunu…
Cinsel sorunların, insanın yaşam kalitesini ne kadar düşürdüğünü bir çekenler bilir, bir de onları tedavi eden doktorlar.
İşte şimdi, erektil disfonksiyon, sertleşme sorununuz yani, varsa ve penil protez takılması gerekiyorsa…
Bu mutluluk çubuğunun çok parçalı olanı daha iyi, daha fonksiyonelmiş, ben de ondan isterim diye düşünüyorsanız…
Önce kredi kartınızın limitine bakacaksınız.
Mutluluk çubuğunun fiyatına yetişiyorsa tamam.
Yok yetişmiyorsa, tek parçalı olanıyla idare edeceksiniz.
Her kullanışta bu Sağlık “Reformu”nu yapanlara hayır duası etmeyi de unutmayacaksınız!

ÇOCUK İSTİSMARI EĞİTİM PROGRAMI, SİVAS


Ç O C U K   İ S T İ S M A R I   E Ğ İ T İ M   
P R O G R A M I
  
Dr. Tülay VARALAN
Sivas İl Sağlık Müdür Yardımcısı
İstismarın Tanımı, Sınıflandırılması ve Fiziksel Bulguları
                                                                 
Yrd.Doç.Dr. Celal BÜTÜN
Cumhuriyet Üniversitesi Çocuk Koruma Uygulama ve Araştırma Merkez Müdür Yrd.

Doç.Dr. Fatma YÜCEL BEYAZTAŞ
Cumhuriyet Üniversitesi Çocuk Koruma Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü
İstismarın Adli Tıbbi Boyutu
  
Psikolog Nurdan YİĞİT
Sivas Devlet Hastanesi
İstismarın Psikolojik Boyutu

Sosyal Hizmet Uzmanı Fedai BAĞCIVAN
Sivas Devlet Hastanesi
İstismara Olgularına Sosyal Hizmet Yönünden Yaklaşım

Başkomiser Seda GÖKDENİZ
Sivas İl Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü
İstismar Olgularında Emniyetin Rolü
  
Yer                  : Sivas Devlet Hastanesi Konferans Salonu
Tarih              : 1.Grup için 24.01.2012 (13:30-17:00)
                                      2.Grup için 06.02.2012 (13:30-17:00)
                                      3.Grup için 13.02.2012 (13:30-17:00)
                                      4.Grup için 20.02.2012 (13:30-17:00)
                                      5.Grup için 27.02.2012 (13:30-17:00)
                                      6.Grup için 05.03.2012 (13:30-17:00)

25 Ocak 2012 Çarşamba

Dünya Tabipleri Birliği'nin TTB'ye destek çağrısı British Medical Journal'de...


large_bmj_logo
British Medical Journal

Dünya Tabipleri Birliği'nin (WMA), 2 Kasım 2011 tarihli "Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK"yi meslek örgütünün özerkliğine saldırı olarak değerlendiren ve üye tabip birliklerini TTB'ye desteğe çağıran mektubu, İngiltere'nin uluslararası alanda da prestijli sağlık dergisi British Medical Journal'a (BMJ) konu oldu. 
Bağımsız gazeteci Ned Stafford'un konuyla ilgili olarak TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Feride Aksu Tanık ve WMA Genel Sekreteri Dr. Otmar Kloiber ile yaptığı söyleşi, 20 Ocak 2012 tarihinde BMJ'de yayımlandı. Haberde, TTB'nin işlevlerini ve rolünü savunmak üzere Dünya Tabipleri Birliği'ni desteğe çağırdığı, Dünya Tabipleri Birliği'nin de tüm üyelerine mektup göndererek bu desteği verdiği ve sürdüreceği belirtiliyor.
Haberde, Kloiber'in “Dünya tıp camiası bir kez daha açıkça belirtmek ister ki, mesleki özerklik, özyönetim ve bunlarla birlikte mahremiyet ilkelerine uyma, doktorların elit bir kesim olarak ayrıcalıkları değil, hasta haklarının türevidir. Bu ilkeler, hasta-hekim ilişkisini korumak [ve] çoğu durumda amaçları hizmetleri rasyona bağlamaktan ibaret olan hükümetlerin veya sigorta kurumlarının yersiz etkilerinden muaf olarak hekimlerin hastaları için ellerinden geleni yapabilmelerini sağlamak için getirilmiştir” ifadelerine yer veriliyor. 
Türk Tabipleri Birliği rolünü savunmak için destek çağrısında bulunuyor

BMJ 2012; 344 doi: 10.1136/bmj.e529 (Yayın tarihi: 20 Ocak 2012)
BMJ 2012;344:e529
Ned Stafford
Türk Tabipleri Birliği, Dünya Tabipleri Birliği’ne yardım çağrısı için başvuruda bulundu. TTB tarafından belirtildiğine göre, Hükümet tarafından çıkartılan bir kararname Sağlık Bakanlığı’nın yetkilerini artırmakta ve TTB’nin özerkliğini tehdit etmektedir.
TTB, Dünya Tabipleri Birliği’ne gönderdiği mektupta, Kasım ayında çıkartılan kararnamenin TTB’yi kimi temel işlevlerinden yoksun bıraktığını, belli başlı görevlerinden kimilerini yerine getirme olanaklarını ortadan kaldırdığını belirtiyor. Bunların arasında  “tabipliğin, kamunun ve kişilerin refahı ve çıkarları doğrultusunda ve hekimlerin haklarını koruyacak şekilde uygulanmasının ve geliştirilmesinin sağlanması” da yer alıyor.
TTB Genel Sekreteri Feride Aksu Tanık BMJ’ye yaptığı açıklamada hükümet tarafından çıkartılan kararnamenin yasalara getirdiği değişikliklerle yalnızca TTB’yi değil tıpla ilgili diğer kuruluşları ve tıp fakültelerini de etkilediğini belirtti. Ankara Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü öğretim üyesi Profesör Tanık şunları söyledi:
“Hekim meslek örgütlerinin kendi kendilerini yöneten ve denetleyen, bağımsız kuruluşlar olması gerektiğine, aynı zamanda hekimlerin mesleki özerkliklerine ve bağımsızlıklarına yürekten inanıyor ve bunları savunuyoruz. Konuya ilişkin uluslararası duyarlılık yaratma ve dayanışma amacıyla meslektaşlarımızı Türkiye’de olup bitenler hakkında bilgilendirmek istedik. Hekim bağımsızlığının, hekimliğin kendi kendisini yöneten ve denetleyen bir meslek olmasının halka verilecek nitelikli sağlık hizmetlerinin temeli olduğunu biliyoruz.”
Tanık, yasa değişikliklerinin “mevcut hükümet politikalarıyla aynı doğrultuda yer almayan meslek kuruluşlarının ve akademisyenlerin sindirilmesine ve baskı grubu işlevlerinin yok edilmesine” yönelik olduğunu ekledi.
Daha somut olarak Türk Tabipleri Birliği, hükümetin yeni oluşturduğu Sağlık Meslekleri Kurulu’nun birliğe ait pek çok işlevi devralacağını belirtmektedir. Bu kurul üyelerinden 14’ü Sağlık Bakanlığı, biri ise TTB tarafından belirlenecektir. TTB’nin Dünya Tabipleri Biriliği’ne gönderdiği yazıda “bu durumda kurulun, mesleki ve bilimsel özerklikleri ve bağımsızlıkları hayli kuşkulu üyelerden oluşacağının” altı çizilmektedir.
Kurula, TTB’nin kullanmakta olduğu birçok yetki devredilmektedir. Bunların arasında, tıp eğitimi müfredatı, hekimlerin eğitimi ve istihdamı ile ilgili konularda görüş bildirme de yer almaktadır. Kurul ayrıca “sağlık mesleklerinde etik kuralları ve ilkeleri belirlemekten” de sorumlu olacak, gündeme gelen ihlalleri araştırıp disiplin yaptırımları uygulayabilecektir. Profesör Tanık ayrıca aynı kararnamenin Sağlık Bakanlığı’na “üniversiteler tarafından yürütülmekte olan bilimsel araştırma ve çalışmaları da denetleme yetkisi verdiğini” eklemiştir.
TTB gönderdiği mektupta şöyle demektedir: “Hükümet tarafından yapılan son düzenleme TTB’ye ve diğer mesleki kuruluşlara yasa gereği verilen görev ve yetkileri fiilen ortadan kaldırmakta ve tüm yetkileri üyeleri Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenecek bir kurula vererek mesleğin özerkliğini ve güvencelerini yok etmektedir. Kısacası, burada demokratik bir toplumla bağdaşmayacak bir durumla karşı karşıyayız.”
TTB hükümetin sağlıkla ilgili kararnamesini, meclisin onayı olmadan, dolayısıyla anayasaya aykırı biçimde kamu yönetimi sistemini değiştirmeye yönelik 35 kararnameden biri olarak göstermekte ve “meclisteki ana muhalefet partisinin durumu Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğüne” işaret etmektedir.
Dünya Tabipleri Birliği (WMA) ise üyesi olan tabip meslek örgütlerine TTB’yi destekleyen bir mektup göndermiştir. WMA Genel Sekreteri Otmar Kloiber, bu konuda BMJ’ye şu görüşü iletmiştir: “Mesleki olarak kendi kendini yönetme ve denetleme yetkileri tabip topluluklarına yasa gereği verilmişken bunlar şimdi bir hükümet kararnamesiyle geri alınmaktadır. Bunun gerekçesinin nasıl anlatılabileceğini kestiremiyoruz.”

Kloiber ayrıca kuruluşunun diğer ülkelerde de hükümetlerin hekim kuruluşlarının özerk yönetilmelerine yönelik “müdahalelerinden” kaygılı olduğunu belirtmiştir. Örnekler arasında Slovakya hükümetinin ülkedeki hekimlerin sendikasının hareket alanını kısıtlamaya yönelmesi ve Polonya’da yeni çıkan ve ülkedeki sağlık sigortası sistemindeki aksaklıklardan doktorları finansal anlamda sorumlu tutan yasa yer almaktadır.
Dr. Kloiber sözlerini şöyle sürdürmüştür: “Dünya tıp camiası bir kez daha açıkça belirtmek ister ki, mesleki özerklik, özyönetim ve bunlarla birlikte mahremiyet ilkelerine uyma, doktorların elit bir kesim olarak ayrıcalıkları değil, hasta haklarının türevidir. Bu ilkeler, hasta-hekim ilişkisini korumak [ve] çoğu durumda amaçları hizmetleri rasyona bağlamaktan ibaret olan hükümetlerin veya sigorta kurumlarının yersiz etkilerinden muaf olarak hekimlerin hastaları için ellerinden geleni yapabilmelerini sağlamak için getirilmiştir.”
Notlar
İktibas için: BMJ 2012;344:e529
Alt notlar
·       Dünya Tabipleri Birliği’nin basın açıklaması için: www.wma.net/en/40news/20archives/2012/2012_01/index.html.
        http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/bmj-3027.html