23 Kasım 2011 Çarşamba

T24'DE SÖYLEŞİ...

ATUD Başkanı Prof.Dr.Ümit BİÇER
Söyleşi: Hazal Özvarış (http://www.T24.com.tr)

Kemik yaşı 14 çıkan N.Ç. çocuk değil miydi? Cinsel istismara uğrayan çocuğun ruh sağlığının bozulmaması mümkün mü? Hâkim ve savcılar neden bekâret hakkında bilgi istiyor? Tecavüzün kriteri hâlâ kızlık zarı mı? Adli Tıp Kurumu (ATK) özerk mi? Siyasi iktidarın gücü ATK raporlarına ne kadar yansıyor? Muayeneler yeterli mi? Raporlar neden aksıyor? İktidara ters düşen Adli Tıp uzmanlarının başına ne geliyor? 

Skandallarla gündeme gelen Adli Tıp Kurumu’na dair bilinmeyenleri öğrenmek için Adli Tıp Uzmanları Derneği Başkanı ve Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ümit Biçer’e sorduk. İşte Biçer’in www.t24.com.tr’nin sorularına verdiği cevaplar:   

‘Yargının üniversite raporlarını kabul etmemesini anlamak olanaklı değil’ 

 
-Türkiye’de kaç ilde adli tıp birimi var?

 Türkiye’de her ilde adli tıp yapılanması bulunmamakta. Başta Adalet Bakanlığına bağlı olarak oluşturulmuş Adli Tıp Kurumu (ATK), ATK’ya bağlı olarak görev yapan grup başkanlıkları ve şube müdürlükleri bulunmaktadır. Diğer taraftan yine adli tıp alanında hizmet veren üniversitelere bağlı adli tıp anabilim dalları ve adli tıp enstitüleri var.  

-Hangi illerde yok? 
Karadeniz bölgesini ele alırsak örneğin Artvin’de, Bartın’da, Karabük’te Adli Tıp Şube Müdürlüğü yok. Kimi yerlerde ise üniversitede görev yapan adli tıp uzmanları ayni zamanda Adalet Bakanlığı’nda ikinci görevli olarak çalışıyor. Bu illerde üniversiteyle ATK birlikte çalışıyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Türkiye’de 81 ilin 65’inde üniversite veya ATK Şube Müdürlükleri’nin faaliyette olduğunu söyleyebilirim. 

-İki kurumun beraber çalışabildiğini söylüyorsunuz ancak yargı üniversite raporlarını değil,  ATK’nın raporlarını kabul ediyor. Tersi yönde yoğun bir talep olmasına rağmen, bu ısrar neden?  Bunun nedenini anlayabilmek olanaklı değil. Hukuken baktığımızda ATK, Türkiye’de resmi bilirkişilik yapmakla görevlendirilen ve bunun için kurulmuş bir kurum. Üniversitelerdeki adli tıp anabilim dalları asıl olarak eğitim faaliyeti için oluşturulsa da ATK kanunlarında ve YÖK yasasında adli tıpta ilgili hizmetleri yürütmek üzere görevlendirileceği ve bu yapıların da resmi bilirkişi olarak tanınması gerektiği söyleniyor. Bu açıdan baktığınız zaman, Adalet Bakanlığına bağlı kuruluşlar ile YÖK’e bağlı üniversitelerdeki anabilim dalları arasında hiçbir fark yok. Bunun sebebini yargı mensuplarına sorduğumuzda Yargıtay’ın verdiği kararların uygulamada kendilerine göre kolaylıklar sağladığını söylüyorlar veya alışkanlık diyerek açıklıyorlar. Somut herhangi bir gerekçesi yok.  


‘Adli Tıp Kurumu’nun cinsel mağdurları muayene süreci travmatik’

-Şube müdürlüklerinin adliye binaları içine yerleştirilmesinin sebebi nedir?  
Resmi bilirkişilik yapmakla yükümlü kılınan bu kurum, aslında hukuksal bir faaliyet sürdürmüyor, tıbbi bir değerlendirme yapıp kanaatlerini mahkemeye sunuyor. Dolayısıyla bu birimlerin, sağlık kurumları içinde yer alması gerekir. Ancak, Adalet Bakanlığı’na bağlı adli tıp şubelerinin tamamı adliye saraylarının içinde bulunmaktadır. Bu yapılanmada onları herhangi bir sağlık ortamı olarak nitelendirmek mümkün değildir. Çünkü adliye binalarının içinde hekimin dışında bulunan insan gücü hukuk mensuplarıdır. Bir hekimin onlardan herhangi bir şekilde destek alması söz konusu olamaz ve tek başına bir hekim sağlık hizmetini vermesi beklenemez. 

-Bildiğim kadarıyla ATK birimlerinde esas olan tedavi değil, teşhis. 
Ama teşhis bile tek başına bir hekimin yapacağı iş değildir. Adli Tıp Şube Müdürlüklerinin çoğunun adalet sarayları içindeki yerleri hiç de uygun yerler değildir. Çoğu zaman en köşedeki odalar Adli Tıp Şube Müdürlüğü olarak tespit edilmiştir. Burada bir sekreter, yardımcı personel ve adli tıp uzmanı iç içe bulunmaktadır. Kimi yerlerde cinsel saldırı muayeneleri söz konusu olduğunda, o muayeneleri yapmak için jinekolojik masa dahi bulunmamaktadır. Jinekolojik masaların bulunduğu yerlerde bile, bu masanın bulunduğu yer hiçbir şekilde bir hastanın rahatlıkla orada muayene edilmesine imkân sağlamaz. Bir cinsel saldırı mağduru böyle bir yere gittiğinde oradaki ortamdan ciddi anlamda etkilenilecek ve sürece olumsuz bir katkısı bulunacaktır.  

‘Hâkim ve savcılar yakınlarını ATK’da muayene ettirmeyeceklerini söylüyor’

 
-Çoğu kadın normal koşullarda bile jinekolog masasında rahat edemezken, saldırı sonrasında masanın özensiz yerleştirilmesi ekstradan tedirginlik yaratmaz mı? Adli Tıp veya Adalet Bakanlığı kadınları gözetmiyor mu?  
Bunlarla ilgili çözüm ayrı bir birim oluşturmak, belki bu incelemeleri sağlık ortamlarına taşımaktır. Çünkü olayın yalnızca fiziksel inceleme olmadığı açık. Cinsel saldırıdan söz edildiğinde bu saldırı yalnızca kişinin fiziksel varlığına değil, ruhsal bütünlüğüne ve insani kimliğine yönelik bir saldırıdır.  

-Raporlar yetersiz bir muayene sonucu mu veriliyor?  Sürecin travmatik olduğunu söylemek daha doğru. Cinsel saldırı mağdurlarına hemen soru sorup “yat oraya, hemen muayeneyi yapalım” tarzındaki bir yönlendirme yerine öncelikli olarak ruhsal destek bağlamında yapılan bir görüşme sonrasında muayeneye hazırlayana kadar süren bir dizi değerlendirmenin birlikte yapılması gerekiyor. Bu birimler şu an bu değerlendirmelerin yapılmasına uygun birimler değil. Buradan yola çıkarak raporların yetersiz olduğunu söylemek değil ama sürecin travmatik olduğunu söylemek daha doğru. Zaman zaman hâkim ve savcılarla konuşurken kendi yakınlarını böyle bir yere muayene etmeye götürüp götüremeyeceklerini soruyoruz.  


-Hâkim ve savcılar, sorunuza ne yanıt veriyor?  Hiç biri böyle bir muayeneyi böyle bir yerde yaptırmayacağını belirtiyor. 


-Doğan Akın, hâkim ve savcıların yaklaşık yüzde 75’inin erkek olduğu ve bu mesleklerin neredeyse bir erkek işine dönüştükleri yazdı. Adli tıp uzmanlarının kaçta kaçı erkek? Sayıyı çok net ifade edemem ama adli tıpta kadınların önemli bir ağırlığı var. Yüzde 40’a yakın kadın olduğunu tahmin ediyorum. 

-Cinsel saldırı vakalarına bakan uzmanlar, özellikle de erkekler toplumsal cinsiyet eğitiminden geçiyor mu?  
Böyle bir eğitim söz konusu değil. Böyle bir eğitim hangi uzmanlık alanında yapılıyor bilmiyorum ama bu konu aslında adli tıp uzmanlarının eğitimi planlanırken bizim de dikkate almadığımız bir konu. Belki bunun hâlâ bunu usta-çırak ilişkisi içinde çözülebileceğini düşünüyoruz. Bunu önemli bir konu olarak nitelendirip bir eğitim planlaması içine gitmediğimizi itiraf edebilirim.  

-ATK’nın yönetici kadrosunun bakanlık tarafından atanıyor olmasının olumlu ve olumsuz yanları neler?  
Hiçbir bilimsel kurulun görevlendirilmesi siyasi bir erke bağlı olmamalı. O kişilerin çalışmaları ne olursa olsun, eğer siyasi erk sürece müdahale ediyorsa, oradaki işleyişi objektif çerçevede yürütme söylemlerini kuşkulu hale getirir. Dünyanın hiçbir yerinde bilim insanları böyle bir yapılanma içinde bulunmuyor ama Türkiye’de hala ATK Başkanı dâhil görev yapanların ataması yalnızca siyasi erk tarafından yapılmaktadır. Siyasi erk görevlendirme yaparken o kişilerin akademik unvanlarına veya mesleki tecrübelerine bakmamakta çünkü bunları değerlendirebilmesi için bir jüri veya sınav heyeti yok, hesap verdiği bir yer yok. ATK’nın yapılanmasında en büyük sorun budur. Çünkü bu durumda, sorumlu olduğunuz çevre bilim çevresi değil, yalnızca ve yalnızca siyasi iktidar olmaktadır.  

‘Adli Tıp Kurumu 1982 yılından beri siyasi iktidara bağımlı’  


-ATK bağımsız değil ama özerk bir kurum olabiliyor mu?  
Bu koşullarda bir özerklikten bahsedilemez. ATK’nın Türkiye’deki yapılanması, Şili’de Allende’nin devrilmesinden sonra Pinochet’in iktidarı ele geçirdiği dönemdeki yapılanmayı anımsatıyor.  

-Açıklar mısınız?  
Uzmanların yalnızca askeri diktatörlüğün siyasi erki ile görevlendirilmesi, bütçe ve idari organizasyonuyla merkezi bir yapılanma oluşturulması; Şili’de siyasi iktidarın kirli çamaşırlarını yıkayan bir çamaşır makinesine benzetilmiştir. Türkiye’de de adli tıp yapılanması 1980 askeri diktatörlüğünün öncülüğünde dönemin gereksinimlerine göre yeniden yapılandırılmıştır. Tarih, Türkiye’de askeri darbenin YÖK dâhil özerk, bağımsız kurumları ve toplumu yeniden şekillendirmesi ve kendisine tamamen bağlı hale getirme sürecinin bir parçasıdır. Bugünkü ATK yapılanması 1982 yılında oluşturulmuş ve tamamen siyasi iktidara bağımlı hale getirilmiştir. ATK’da, o günden bugüne yapısal anlamda hiçbir olumlu değişim gözlenmemiştir.  

- Somutlaştırırsak, siyasi iktidar raporlara ne kadar yansıyor? ATK’na dair var olan “zengin işadamına tahliyesi için ‘panik atak’ raporu verilir, kanser hastası tutuklu Güler Zere’nin raporu çıkmaz” algısı ne kadar geçerli?  
Adalet, hiçbir şekilde üzerinde kuşkuyu sürekli taşıyabilecek bir olgu değildir. Türkiye’de ATK, yapılanma modeli ve zaman zaman verdiği kararlarla şüpheyi büyütmektedir. Burada tek tek kararları analiz etmek çok da uygun değil ama Hüseyin Üzmez örneğinde olduğu gibi kimi olaylarda Adli Tıp’ın genel alışkanlıklarına uymadığını düşündüğümüz şeyler oluyor. O tarihte de ifade etmiştik, cinsel saldırılarla ilgili bir muayene talebine bir veya bir buçuk yıl sonraya randevu verilirken Üzmez davasında kişinin muayene talebiyle rapor çıkma süreci arasında olağanüstü bir hız görüyorsunuz. Meslektaşlarımız belki olayın kamuoyunda yaratacağı etki nedeniyle çok daha hızlı hareket etmiş olabilir ama bu tekil bir örnek olunca kişinin siyasi iktidarla ilişkileri gündeme gelince herkesin büyük bir kaygı duymasına neden oluyor. Kaldı ki orda yapılan değerlendirme süreci de bilimsel anlamda hiçbir şekilde kabul ettiğimiz bir süreç değildi.  Güler Zere olayında tartışıldığı gibi adli tip raporunun hedefi kamuoyuna mesaj vermek değil. Kamuoyunun ATK dâhil olmak üzere bu ülkenin bilim yapılarından beklediği tek bir şey var: objektif, güncel bilimsel bilgileri içeren kararlar vermesi, hukukun sağlıklı karar vermesine yol açacak mekanizmalar içinde kalması. Ama ATK, cinsel saldırı, tutuklu ve hükümlülerin infaz tehiri, Cumhurbaşkanlığı affı konularında mevcut evrensel ilkeleri değil, belki geçmişten kalan, belki de 1980 askeri darbe dönemine ait olan alışkanlıklarını sürdürüyor.  

-Adli Tıp’ın randevu ve rapor aksamaları neden kaynaklanıyor?  
Bu aksamaların sebebi yalnızca ATK’da değil. Siz, bütün kararları verecek tek bir adres işaret ederseniz, yasada böyle bir zorlama veya yönlendirme bulunmadığı halde “ATK dışındaki kararları tanımıyorum” derseniz ve Türkiye’deki bütün cinsel saldırı olaylarında kişiler İstanbul’a gitmek zorunda kalırsa... 

-Cinsel saldırı mağdurları İstanbul’a gelmek zorunda mı kalıyor?  
Bu süreç İstanbul dışında başka hiçbir yeri tarif etmiyor. Kurumunun grup başkanlıkları veya şube müdürlüklerinde bile bu muayenelerin sonlandırılma şansı yok. 

Adli Tıp Kurumu ‘cinsel saldırı’ hizmeti için yeterli değil 


-Siirt’teki tecavüz davasında mağdurlar oradaki şube müdürlüğünde görülmedi mi?   
Şube müdürlüğünde rapor alabilirler. İlk muayenelerin yapıldığı yer olarak İstanbul’u kast etmiyorum. Ama kişinin beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığına dair soru sorulursa mahkemeler de avukatlar da rapor için İstanbul’u adres olarak göstermek durumunda kalıyorlar.  

-Adli Tıp birimlerinin 65 ilde olduğunu söylemiştiniz. İstanbul’da olan ancak 64 ilde olmayan ne var?  
ATK kurullarına baktığınız zaman donanım açısından belki biraz daha ferah olduğunu söyleyebilirim. Farklı olarak, ATK’da ve kurullarda adli tıp uzmanının yanı sıra o alanla ilgili uzman kişiler bulunuyor ama sağlık hizmetinin içerdiği diğer unsurlar yer almamaktadır. İstanbul'daki ATK da aslında bu hizmetin verilebilmesi için yeterli ve donanımlı bir yer değil. Bu hizmetin bugün için verileceği en uygun yerler üniversiteler ile adli tıp uzmanları, psikiyatri, çocuk psikiyatri, kadın doğum ve diğer uzmanlarının yer aldığı eğitim ve araştırma hastaneleri olabilir.  Türkiye'de üniversitelere baktığımızda, 45 üniversitenin bu olanaklara sahip olduğunu görüyoruz. Bu olanakları birlikte kullanabildiklerini görüyoruz. Cinsel saldırı olgularında, muayenelerin sadece İstanbul'a gönderilmesi hiç doğru değil. Gerçi Yargıtay geçen ay içinde vermiş olduğu bir kararla artık hastaların muayene için ATK'ya gönderilmesinin zorunlu olmadığını, üniversitelerde ATK’ya benzer uzman bir heyetin söz konusu raporları vereceğini belirtti. Bu çok önemli. Biz yıllarca bu tartışmayı yapıyorduk. Bu belki de sorunun rahatlamasına yol açacak bir gelişim sağlar.

-Bu karara göre üniversiteden çıkacak raporla ATK raporu çakıştığı noktada hiyerarşi ne olacak?  Bu soru tıp sorusu değil, bir hukuk sorusu... Çünkü tıbbın veya bilirkişinin hiyerarşisi olmaz. Bilirkişinin uzmanlık alanının yanı sıra, güncel bilimsel bilgiyi takip etmesi ve kullanması esastır. Profesör olmanız size konuyu en gelişkin şekilde yorumlama kabiliyeti sağlamaz. Biz yeni alanları öğrenmek, bilimsel gelişmeleri yeniden inşa etmek için asistanlarımıza tez veriyoruz. Bir asistan tez konusu seçtiğinde, o konudaki en güncel bilgileri takip etmek durumunda. Siz tutup ben üniversitede anabilim başkanıyım diyerek asistanınızın bilgisini ve güncel bilimsel bilgileri elinizin tersiyle itemezsiniz. Bu Yargıtay'ın hiyerarşik yapılanması değil ki. 

‘Adli Tıp Kurumu özerk olmalı’ 

-ATK toplum nezdindeki güvensizliği nasıl aşabilir?  Bu güvensizlik, Adli Tıp sürecinin hukukun temel felsefesi içinde kavranması ve ele alınmasıyla aşılır. Hukuk, bir yargılamanın açık, objektif ve tüm taraflar için var olan delillere ulaşılmasını güvence altına alarak adil bir yargılamayı hedefler. Ama bir kurumun yapılanma modeli, hukukun adil yargılama ilkesini, bilimsel yapılanma biçimini değil, siyasi iktidarın ihtiyaçlarına işaret ediyorsa, kuşku uyandırıyorsa bu güvensizliği aşması zordur.  

Çözüm için ilk olarak, Adli Tıp Kurumu'nu acilen Adalet Bakanlığı'na bağlı olmaktan çıkartmak ve özerk bir kuruma dönüştürmek gerekiyor. Adli Tıp Kurumu, adeta Yargıtay, Sayıştay, Danıştay gibi hiyerarşik bir modelde yapılanmıştır, oysa bu kurum hukuki mütalaa değil, tıbbi bir değerlendirme yapmak adli bilimlerde bilirkişilik yapmakla yükümlüdür. Adli Tıp Kurumu’ndaki görevlendirmelerde Adalet Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı üçlüsünün devreden çıkarılması gerekmektedir. Çünkü görevlendirmeyi yapan kişilerin görevlendirme alanı ile ilgili yeterli bilgi ve eğitimleri bulunmadığı, mesleki eğitimlerini farklı alanlarda almış olduğu görülebilir.  

Hiç yorum yok: