30 Kasım 2011 Çarşamba

ADLİ TIP UZMANLARI DERNEĞİ YÖNETİM KURULU TOPLANTISI'NA DAVET...

29.10.2011 tarihinde yapılan Adli Tıp Uzmanları Derneği Genel Kurulu'nda seçilmiş olan ATUD yönetim kurulu 
her ayın ilk cumartesi günü yapılacak olan geniş katılımlı ilk toplantısını 
03.12.2011 tarihinde Cumartesi günü saat 15.30'da İstanbul Tabip Odası'nda gerçekleştirecektir. 

Yönetim kurulu toplantımızın asil ve yedek tüm yönetim kurulu üyelerimizin yanısıra 
katılmak isteyen dernek üyelerimizin katılımına da açık olduğunu bilgilerinize sunarız.

Adli Tıp Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu

ADLİ TIP BÜLTENİ YAYINLANDI...

ADLİ TIP BÜLTENİ
Adli Tıp Uzmanları Derneği'nin bilimsel yayın organı "ADLİ TIP BÜLTENİ"nin yeni sayıları yayınlandı...


Editörlüğünü Prof.Dr. Nadir ARICAN'ın yaptığı dergiye makalelerinizi adlitipbulteni@gmail.com adresinden de ulaştırabilirsiniz...
ADLİ TIP BÜLTENİ 2010; 15(1) 
ADLİ TIP BÜLTENİ 2010; 15(2)
ADLİ TIP BÜLTENİ 2010; 15(3)

29 Kasım 2011 Salı

CİNSEL SUÇLARA YAKLAŞIMDA NERDE ÇARE (N.Ç.)

Prof.Dr. Yasemin Balcı
Muğla Üniversitesi Tıp Fakültesi
Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Medyada genişçe yer bulduğu için herkes N.Ç. davasını biliyor. Üzmez davasında da yazdığım gibi N.Ç. ne ilktir ne de son olacağa benzemektedir. Ancak bu tür olguların medyaya taşınması, konunun kamuoyu gündeminde tartışılmasına vesile olmaktadır. N.Ç. davasında hukukun yazılı kurallarına uydurularak ceza öngörülen olaya karşı toplumun vicdani tepkisi gözlenmiştir. Herkesin bildiği gibi konunun kavramlar ve kurallarla ele alınması farklı, “insan” odaklı ve “vicdani” odaklı yaklaşım farklıdır. Aslında hukuki yaklaşımla insancıl yaklaşımın biraraya gelmesi beklenir. Buna da hukuk dilinde “insancıl hukuk” denmektedir. Kaynağını hatırlamamakla birlikte, okuduğum şu ilginç kıssadan hisseyi paylaşmak istiyorum.
İngiliz yargıç, gece yarısı parktan geçen kızı korkutan adama 7 yıl 7 gün hapis verince, şaşıran gazeteciler sormuşlar:
“Adam kıza elini bile süremedi. Kaçan kızın çığlıklarına yetişenler adamı yakaladılar. Bu 7 yıl, 7 gün çok değil mi ?”
Yargıcın yanıtı hukuk dersi niteliğindedir!!!
“Kızı korkutmanın karşılığı 7 gündür. 7 yıl ise İngiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır.”
Her şeyden önce cinsel suçları makul gösteren pek çok yanlış inanış ve cinsiyete dayalı eşitsizliklerle mücadele etmek gerekmektedir. Daha önce de hep yazdığım gibi, bu mücadelede tek başına bireylerden tüm kurumlara kadar her birey ve kuruma sorumluluklar düşmektedir. Eflatun’un “Bilirken susmak, bilmezken söylemek kadar çirkindir.” Şeklindeki özlü sözü başka lafa gerek bırakmamaktadır.
Cinsel suçlarla mücadele açısından ülkemizde olumlu çabalar da var. Örneğin; N.Ç. olayında Sayın Bakan Fatma Şahin’in yaklaşımı son derece olumlu idi. Umarız bu olumlu yaklaşım, olayın gündemden kalkmasıyla bitmez, cinsel suçların değerlendirilmesindeki süreçlere ilişkin ülke çapında “Cinsel Saldırı Kriz Merkezleri” gibi yapılanmaların da önünü açar.
Bir de, cinsel suça karşı duruş ve ilkeler ortaya koyan kurumsal yaklaşımlar var. Bunlardan da bahsetmek istiyorum.
İlk olarak Sabancı Üniversitesinin Cinsel Taciz Yönergesi olduğunu duyduğumda bu olumlu yaklaşımdan etkilenmiş ve Sabancı Üniversitesinde bunun için çaba sarf eden herkesi takdir etmiştim. Üniversite Senatosu tarafından onaylanan Yönergeye ekli bir de “Cinsel Tacize Karşı Önlem ve İlkeler Belgesi” var. Bu belgede cinsel tacizin tanımı, nelerin cinsel taciz kapsamında değerlendirileceği, üniversite içinde yaşanan ya da tanık olunan cinsel taciz durumlarında danışmanlık, destek ve başvuru mekanizmaları yer almaktadır. Bu belgede önemli yaklaşımlar vardır. Bazılarına özellikle yer vermek istiyorum.
“Bir kişi, diğer bir kişi üzerinde yetki sahibi olduğu bir mevkide bulunuyorsa ve bu yetki aracılığıyla o kişinin akademik veya iş ortamını önemli ölçüde etkileyecek durumda ise, bu bireyler arasında bir güç eşitsizliği/dengesizliği var demektir. Yönetici-çalışan arasında, öğretmen-öğrenci arasında, dekan-öğretim üyesi arasında, profesör-doçent arasında, doçent-yardımcı doçent arasında, okutman-öğrenci arasında, ders veren asistan-öğrenci arasında, böylesi bir güç dengesizliği mevcuttur.”
“Bir kişi, diğer bir kişi üzerinde kurumsal güç kullanmasına izin veren bir yetkiye sahipse, yani, verilen notları, sınav veya tez savunması bağlamındaki değerlendirmeleri, öğretim üyesinin terfisi, hastalık veya tatil izninin onaylanması vb. kararları etkileyebilecek yetkideyse, “kurumsal güç”ten söz edebiliriz.”
“Denetleme, öğretme, değerlendirme, yönlendirme, danışmanlık ilişkisi içindeki bireyler arasında romantik ve/veya cinsel ilişkiler, daha yüksek kurumsal yetkiye sahip olan kişinin objektif kararlar almasını engelleyebilir. Bu durum, ‘kişinin şahsi çıkarları ile kamusal veya profesyonel sorumlulukları arasında uyuşmazlık’ olarak tanımlanabilir. Bu nedenle de, öğretim üyesi/personel/lisansüstü öğrenci/lisans öğrencilerine ders veren asistanlar ve öğrenciler arasında olduğu kadar, üst-ast konumundaki yöneticiler ve çalışanlar arasında da romantik ve/veya cinsel ilişkiler, uygunsuzdur.”
“Çalışanların (öğretim üyeleri, okutmanlar, asistanlar, idari personel), üzerlerinde akademik veya kariyer belirleyici otoriteye sahip oldukları öğrencilerle romantik ve/veya cinsel ilişkiye girmeleri yasaktır. Bu yasak, idari çalışanlar arası benzer ilişkilerde de geçerlidir. Öğretim üyeleri, romantik ve/veya cinsel bir ilişki içinde oldukları öğrenciye, tez danışmanlığı yapamazlar veya onun tez jürisinde yer alamazlar.”
Benzer şekilde Ankara Üniversitesi de Ağustos 2011 tarihinde bir Senato kararı ile “Ankara Üniversitesi Cinsel Tacize ve Cinsel Saldırıya Karşı Politika Belgesi”ni oybirliği ile kabul etmiştir. Bu belgede de Ankara Üniversitesi bünyesinde oluşturulan “Cinsel Tacize ve Cinsel Saldırıya Karşı Destek Birimi”, birimin yapısı, üyeleri, işleyiş biçimi ve benzeri konular yer almaktadır.
Derken, son olarak Eğitim-Sen’in İstanbul’daki Üniversiteler Şubesi, “Şubenin bütün üyeleri cinsel tacize hiçbir koşul altında müsamaha gösterilmeyeceğini bilir ve kabul ederler. Şube cinsel taciz konusunda bilinç oluşturarak farkındalık yaratmayı, üyelerini cinsel taciz konusunda bilgilendirmeyi, cinsel taciz vakalarını takip etmeyi ve cinsel tacize maruz kalan bireyler için destek mekanizmaları sunmayı taahhüt eder.” diyen ve ayrıntıları devam eden “Tacize Karşı İlkeler Belgesi” yayınlamıştır.
Bu örneklerde olduğu gibi, bünyesinde çalışan personeli olan insana hizmet veren tüm kurumların cinsel taciz ve saldırıya karşı ilkeli duruşlarını sergilemeleri gerektiği kanısındayım. Vücut dokunulmazlığı ve cinsel dokunulmazlık kavramlarının aileden başlayarak okullarda ve iş yerlerinde içselleştirilmesi için çaba sarf edilmelidir.

XVII. TIPTA UZMANLIK KURULTAYI YAPILDI...

Türk Tabipleri Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu'nca Ankara Tabip Odası'nın ev sahipliğinde düzenlenen XVII. Tıpta Uzmanlık Eğitimi Kurultayı, 25-26-27 Kasım 2011 tarihleri'nde Ankara'da gerçekleştirildi. XVII. Tıpta Uzmanlık Eğitimi Kurultayı 25 Kasım 2011 Cuma günü, Ankara'da Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kültür Merkezi Kırmızı Salon'da başladı. İlk gün, TTB UDEK Çalışma Grupları IX. Genel Kurulu gerçekleştirildi. UDEK Genel Sekreteri Prof. Dr. Dilek Aslan'ın kolaylaştırıcılığı ve UDEK Başkanı Prof. Dr. İskender Sayek'in açış konuşmasıyla başlayan program, Çalışma Grupları toplantısıyla sürdü. Sekiz Çalışma Grubu'nda toplantılar gerçekleştirildi. Çalışma Grupları ve çalışma konuları şöyle:
1- Etik Çalışma Grubu: Tam Gün Politikalarının Yarattığı Etik Sorunlar
2- İlaç ve Teknoloji Çalışma Grubu: Reçetelerde İlaç Kısıtlamaları / Sorunlar ve Çözümler
3- Sürekli Tıp Eğitimi / Sürkeli Mesleki Gelişim Çalışma Grubu: Resertifikasyon-Kredilendirme
4- Toplum Sağlığını Geliştirme Çalışma Grubu: Kanun Hükmünde Kararname ve Toplum Sağlığına Etkileri
5- E-Sağlık Çalışma Grubu: Sağlıkta Mobilite ve Mobil Teknolojiler
6- Asistan ve Genç Uzman Hekimler Çalışma Grubu: Genel Kurul Çalışmaları
7- Medya İle İletişim Çalışma Grubu: Medya ile "Doğru ve Etkili" İletişim; Uzmanlık Derneklerinin Rolu ve Sorumluluğu
8- Görev Grubu: Acillerde Yaşanan Şiddet ve Uzmanlık Derneklerine Düşenler
Çalışma gruplarının yaklaşık iki saat süren toplantısı ve öğle arasının ardından, toplantıların rapor hazırlığına geçildi. Raporların Genel Kurul'a sunulmasınnı ardından, ilk gün programı sona erdi.
Tıpta Uzmanlık Eğitimi Kurultayı'nın 26-27 Kasım programı da konferans ve panellerle sürdü. (www.ttb.org.tr)
Prof.Dr. Yaşar Bilge
Prof.Dr. Yaşar BİLGE'nin XVII. Tıpta Uzmanlık Kurultayı ile ilgili değerlendirmeleri;
Kamu-özel ortaklığı hastanelerin çalışmasını güçleştirebilir.
Etik ilkeler, özerklik, yararlı olma, zarar vermeme, adalet.
Onam verme yeterliliği olmayan kişilerle ilgili değerlendirmeler üst kurullarca değerlendirilmelidir.
Etik kurullarının önerdiği çalışma kurallarına uyulmalıdır.
Hukuka aykırı uygulamalardan kaçınılmalıdır.
Otonomi geliştirilecek tarzdaki uygulamalara öncelik verilmelidir.
Resertifikasyon, kredilendirme kuralları ve uygulamaları geliştirilmeli. Yeterlik Kurulunun Kurum ziyaretleri olmalı. Sınavlarını yapmalı. Yeterlik Sınavlarına girme isteklilikleri artırılmalı. 
Birlikte üretilmeli. Akılcı ilaç kullanılmalı. Endüstri ilaç ilişkisinde maddi çıkar ilişkisi olmamalı. Mesleki uygulamalar alanında yetim ilaçlara, antidotlara öncelik verilmeli. Alan çalışmaları, çatışmaları önlemek içindir. Çalışma grupları oluşturulmalı. Medya: Bitkisel ürünler tanıtımı, ruhsatlandırma açısından önemlidir. 
Klinik araştırmalar: Çocuk formulasyonları kısıtlı olduğundan geliştirilmeli. 
Teknoloji: Diyagnostik cihazların ülkeye kontrollü sokulması önerilir. Kullananların yeterliliği olmalı.

TEMEL DEĞERLER: Etik, uzman, çağdaş, güvenilir, bilimsel, adil, laik, tarafsız, araştırmacı, güncel, şeffaf, üretken olma özelliğine dikkat edilmeli. Bilirkişiler için standart oluşturulmalı. İşbirliği olmazsa saldırı ve savunma pozisyonları oluşur. Tıbbi uygulama hataları halk sağlığı sorunudur. Hastaların zararları kısa sürede ve bütünüyle karşılanmalı. Hata nedenleri araştırılmalı. Önleyici çalışmalar yapılmalı. Zararlar kamusal fondan karşılanmalı. Hataları teşvik eden düzenlemeler yapılmalı. Uygun koşullarda, alt yapı gereksinimleri karşılanmış ortamlarda eğitim yapılmalı. Eğitim gerekleri güncel ve bilimsel karşılanmalı. Kadroların yeterli sayıda, güçlü, yandal destekli, araştırmacı niteliği olmalıdır. 
Hizmet kaynaklı tüm zararların malpraktis veya komplikasyon ayrımı yapmadan kamusal fonla tanzim edilmeli. Birey suçlama yerine, zarar oluşum sürecine odaklanmalı. Hata bildirme teşvik eden düzenlemeler yapılmalı. Eşdeğerli sistemler uygulanmalı. 

17. Tıpta Uzmanlık Eğitim Kurultay’ını Düzenleyen Ankara Tabip Odasına, TBB_Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kuruluna teşekkür ederim. 
Prof. Dr. Yaşar Bilge (atud@yahoogroups.com)

26 Kasım 2011 Cumartesi

KADINLARA YÖNELİK ŞİDDET VE AİLE İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ VE BUNLARLA MÜCADELEYE İLİŞKİN AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN RESMİ GAZETE'DE YAYINLANDI...

KADINLARA YÖNELİK ŞİDDET VE AİLE İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ VE BUNLARLA MÜCADELEYE İLİŞKİN AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN 24.11.2011 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi...


"MADDE 1- (1) 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin onaylanması uygun bulunmuştur.
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür."

Anayasa 90/5  Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.”

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) tarafından Türkçeye çevrildi.
Sözleşmenin İHOP tarafından yapılan gayrı resmi Türkçe çevirisini aşağıdaki bağlantıdan bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
Sözleşmenin İngilizce tam metnine CAHVIO sayfasından ulaşabilirsiniz ya da buradan bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
Sözleşmeyle ilgili İngilizce açıklayıcı kitapçığa buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynak:

25 Kasım 2011 Cuma

ŞİDDET DÖNGÜSÜNÜ KIRMADA HUKUKUN ROLÜ SEMPOZYUMU ANKARA

Umut Vakfı Araştırma Merkezi
Hukukun Gençleri Sempozyumları Dizisi - 2
“Şiddet Döngüsünü Kırmada Hukukun Rolü”
Ankara Barosu Konferans Salonu
25 – 26 Kasım 2011 ANKARA

Amaç:  Her yıl farklı konuların ele alınacağı sempozyum dizisi,  hukukun üstünlüğüne ve sorunların barışçıl yollarla çözülebileceğine dair inancın güçlenmesi hedefiyle; geleceğin hukuk uygulayıcıları olacak hukukun gençlerini bir araya getirerek tartışmalarına, farklı görüşleri paylaşmalarına olanak sağlayacak bir platform oluşturmayı amaçlamaktadır. Sempozyum bildiri konuları: 
“Şiddet Döngüsünü Kırmada Hukukun Rolü” konusunda, disiplinler arası bakışla Türkiye’deki durumun analiz edilmesi, farklı ülkelerdeki durum ve uygulamalarla karşılaştırılması; disiplinler arası bakışta sosyoloji, hukuk, felsefe, iletişim, kültürel çalışmalar, sosyal psikoloji, adli tıp, kriminoloji, toplumsal tarih gibi disiplinlerin alanında hareket edilmesi beklenmektedir. Coğrafi alan Türkiye ile sınırlıdır; ancak uluslararası örneklerle karşılaştırmalar da önemsenmektedir. Sempozyumun çalışma dili Türkçe olacaktır.
Bu bağlamda bildiri başlıkları hakkında fikir vermek üzere aşağıda sıralanan konular dikkate alınacak, ancak başlıklar sadece aşağıda verilenlerle sınırlı olmayacaktır. Konuyla ilişkilendirilen diğer başlıklar da Bilim ve Hakem Kurulu tarafından değerlendirilecektir.
1. Bireysel silahlanma ve şiddet
2. Toplumsal cinsiyet ve şiddet
3. Hukuk devleti ve şiddet
4. Toplumsal hareketler ve şiddet
5. Göç ve şiddet
6. Yoksulluk ve şiddet
7.  Antropolojik açıdan şiddet
8.  Medya ve şiddet
9.  Nefret suçları ve şiddet
Sempozyuma kimler katılabilir:
 Hukuk Fakültesi ve hukuka bitişik disiplinlerde eğitim gören (Sosyoloji, Felsefe, Psikoloji, İletişim, Kültürel Çalışmalar, İktisadi ve İdari Bilimler, Adli Tıp vs.) Lisans öğrencileri
• Sosyal Bilimler Enstitüsü programlarında yer alan Hukuk ve hukuka bitişik disiplinlerdeki ilgili bölümlerdeki lisansüstü öğrenciler (Doktora öğrencileri hariç)
• Stajyer Avukatlar
• Stajyer Hâkimler ve Stajyer Savcılar hazırlayacakları bildirileri ile katılabileceklerdir.
Yer: Ankara Barosu Konferans Salonu
Adliye Sarayı 5.Kat Sıhhiye / ANKARA
Tel:   0.312 416 72 00
Faks:   0.312 309 22 37

24 Kasım 2011 Perşembe

BİRİNCİ BASAMAKTA ADLİ TIP KİTABI

Kitabın pdf formuna ulaşmak için; 
                                               http://www.istabip.org.tr/dosyalar/adli_tip.pdf
Editörlüğünü
Prof.Dr.Sermet Koç ve Yrd.Doç.Dr. Muhammet Can'ın yaptığı ve geniş bir yazar grubu tarafından kaleme alınan "BİRİNCİ BASAMAKTA ADLİ TIP" kitabının 2.baskısı da İstanbul Tabip Odası yayınlarından çıktı...Kitap, Editörlerden, Adli Tıp Uzmanları Derneği ve İstanbul Tabip Odası'ndan elde edilebilir.


Kitap içeriği;
Adli Tıbbın Tarihsel Gelişimi, Türkiye’deki Yapılanması ve Sorunları
Sermet KOÇ, Ümit BİÇER


Hekim Sorumluluğu ve Tıbbi Malpraktis
Harun TUĞCU, Coşkun YORULMAZ, Sermet KOÇ


Ölüm Kavramı ve Ölü Muayenesi
Sermet KOÇ, Muhammet CAN


Asfiksi Türleri ve Asfiksi Olgularında Ölü Muayenesi
Şerafettin DEMİRCİ, Kamil Hakan DOĞAN


Yaralar
Oğuzhan EKİZOĞLU, Nadir ARICAN


Ateşli Silah Yaralanmalarında Hekim Sorumluluğu
Fatma Yücel BEYAZTAŞ, Muhammet CAN, Celal BÜTÜN


Trafik Kazaları ve Bilirkişilik
Çağlar ÖZDEMİR


Adli Raporların Hazırlanmasında Temel Kurallar, Kavramlar; 
Hukuki ve Tıbbi Açıdan Hekim Sorumluluğu
Yasemin BALCI, Mesut ERYÜRÜK


Ani Kardiyak Ölümler
Mete Korkut GÜLMEN, Demet MERAL


Perinatal ve Neonatal Dönem Bebek Ölümleri
Işıl PAKİŞ, Sermet KOÇ


Ani Beklenmedik Çocuk Ölümlerinde Adli Tıp Yaklaşımı
Işıl PAKİŞ, Sermet KOÇ


Güncel Durumu ile Hukuki ve Tıbbi Açıdan Otopsi Süreci
Gökhan ERSOY, Sadık TOPRAK


Kitlesel Felaketlerde Hekim Sorumluluğu ve Bilirkişilik
Bülent ŞAM


Adli Tıp Boyutu ile Zehirlenmeler
Ahmet YILMAZ


Acil Olgularda Hekim Sorumluluğu
Harun TUĞCU


Çocuk İstismarı Olgularında Hekim Sorumluluğu
Muhammet CAN, Lale TIRTIL, Halis DOKGÖZ


Kadına Yönelik Şiddet
Serpil SALAÇİN, Akça TOPRAK ERGÖNEN, Zehra DEMİROĞLU UYANIKER


Cinsel Saldırılarda Hekim Sorumluluğu, Tıbbi ve Hukuki Yaklaşım
Şevki SÖZEN, Ercüment AKSOY


Adli Olgulardan Biyolojik Örnek Alınması ve Moleküler 
Genetik İncelemelerde Yasal Boyut
İmdat ELMAS, Gökhan ERSOY


Adli Hekimlikte Yaş Tayini
Aysun BARANSEL ISIR


Maluliyet (Meslekte Çalışma Gücü Kayıplarının) Hesaplanması
Şevki SÖZEN, Haluk İNCE, Fatih DİKİCİ, Demirhan DIRAÇOĞLU, Nurhan İNCE


Adli Psikiyatri
Ümit BİÇER, Lale TIRTIL, Ömer KURTAŞ, Tamer AKER


Alkol, Uyuşturucu, Uyarıcı ve Benzeri Madde Entoksikasyonların Adli Tıbbi Özellikleri
Nurşen TURAN, Lale TIRTIL, Sermet KOÇ


Açlık ve Açlık Grevlerinin Klinik, Etik ve Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi
Gürcan ALTUN, Betül UĞUR ALTUN


İnsan Hakları İhlalleri
Şebnem KORUR FİNCANCI

TÜRKİYE’ DE ÇOCUK İSTİSMARI VE AİLE İÇİ ŞİDDET ARAŞTIRMASI 2010

http://panel.unicef.org.tr/vera/app/var/files/c/o/cocuk-istismari-raporu-tr.pdf

Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Unicef'in birlikte hazırladığı TÜRKİYE’ DE ÇOCUK İSTİSMARI VE AİLE İÇİ ŞİDDET ARAŞTIRMASI Özet raporu yayınlandı. Çalışmanın sunuş yazısında Ulusal Danışman Prof.Dr. Ümran Korkmazlar-Oral'ın yazısını ve raporun pdf formunun linkini paylaşıyoruz.



Çocuklar da yetişkinler gibi temel insan haklarına sahiplerdir. Bu haklar, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme hükümlerinde de belirtilmiştir. Bu Sözleşme’de imza atan devletlerin de kabul ettiği üzere, çocukların:
• Fiziksel ve duygusal şiddet ya da istismara, ihmale, cinsel taciz dâhil her türlü kötü muameleye karşı korunması;
• İşkence ya da diğer zalimce, insanlık dışı, aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulmaya karşı korunması;
• Okul disiplininin insani saygınlık çerçevesinde ve Sözleşme hükümleriyle tutarlı bir biçimde sağlanması şart koşulmaktadır.

Çocuk Haklarına dair Sözleşme gereği taraf devletler, çocukların yukarıda sözü geçen konulardaki görüşlerini özgürce ifade etmelerine olanak tanımakla ve bu görüşleri dikkate almakla da yükümlüdürler. Sözleşme’de uzun süredir imzası bulunan Türkiye de, çocukların bu ve tüm diğer haklarını tanımakla yükümlüdür. Çoğu ülkede olduğu gibi Türkiye’de de çocuklara kötü muamele edildiğine, fiziksel ve duygusal istismarın yalnızca evde değil, okulda ve işyerinde de “ceza, disiplin” adı altında uygulandığına, ne yazık ki birçoğumuz tanık olmaktayız. Türkiye’nin 
Başlangıç Raporu hakkındaki sonuç gözlemlerinde Çocuk Hakları Komitesi, ‘bu uygulamaların boyutunun, kapsamının ve niteliğinin anlaşılmasını sağlamak, gerekli tedbirleri ve politikaları benimsemek ve davranışların değiştirilmesine katkıda bulunmak amacı ile Türkiye’nin aile içi şiddet, kötü muamele ve cinsel istismar da dahil olmak üzere istismar hakkında çalışmalar yapması gerektiğini’ vurgulamıştır. 

Komite şiddeti anlamak için, başlangıç ve başvuru noktası olarak çocukların kendi deneyimlerinden yararlanılmasını önermiştir. Araştırılması zor ve “nazik” bir konu olan çocuk istismarı konusunda Türkiye’de derinlemesine yapılmış yeterli araştırma 
bulunmadığından, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından Avrupa Birliği’nin mali katkısı ve UNICEF’in teknik desteği ile SHÇEK Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde, TÜİK’in önerdiği örneklemle TNS Piar Araştırma Şirketi tarafından bu araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada, Ulusal ve Uluslararası Danışmanların rehberliğinde, Komitenin önerisi dikkate alınarak başlangıç noktası çocuklar olmak üzere,  istismar nitel ve nicel açıdan irdelenmiştir. Ayrıntılı planlama döneminin ardından başlanan araştırmanın saha çalışması 2008 yılı içerisinde tamamlanmıştır.

Çocuk Hakları Komitesi, ayrıca tüm taraf devletlerin çocuklara karşı şiddet hakkında yapacakları kapsamlı araştırmalardan alınacak sonuçların geniş kapsamlı biçimde duyurulmasını ve yine bu sonuçlara göre program ve siyaset oluşturulmasını önermiştir. Bu amaçla, araştırma planlanırken önleyici, koruyucu ve düzeltici yaklaşıma yardımcı olabilecek 
bilgiye ulaşmak da hedeflenmiştir. Bu bilgiler ışığında, çocuklarla ve yetişkinlerle gerçekleştirilen özellikle odak grup çalışmaları aracılığıyla, istismar konusunda geniş kapsamlı veriler elde edilmiştir. Bu araştırmanın, Türkiye’de çocuk istismarını önleme ve çocukları koruma konusunda ilgili kurum ve kuruluşlara yol göstereceğini umuyorum. 

Prof.Dr. Ümran Korkmazlar-Oral
Ulusal Danışman

ÇUKUROVA BÖLGESEL ADLİ TIP TOPLANTISI


Çukurova Bolgesel Adli Tıp Toplantısı 27 Kasım 2011 tarihinde Antakya'da
gerçekleştirilecektir.
İletişim; 
Doç. Dr. M.Mustafa Arslan
Mustafa Kemal Üniversitesi 
Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi
Adli Tip AD, ANTAKYA

23 Kasım 2011 Çarşamba

3.TIPTA UYGULAMA HATALARI SEMPOZYUMU

Prof.Dr. İbrahim TUNALI

PROF.DR. İBRAHİM TUNALI ANISINA
3.TIPTA UYGULAMA HATALARI SEMPOZYUMU

22 ARALIK 2011-PERŞEMBE
HASAN ALİ YÜCEL SALONU ANKARA

08.00-08.30 Kayıt
08.45-09.00 Prof.Dr. Yaşar Bilge’nin “Prof.Dr. İbrahim Tunalı’nın Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalına katkıları” başlıklı konuşması
Dekan Prof.Dr. İlker Ökten’in açılış konuşması

Panel 1. Dünyada ve ülkemizde tıpta uygulama hataları
Kolaylaştırıcı:  Prof.Dr.   Ersin Tan
Konuşma süreleri 15 dk dır. Panel sonunda soru cevap tarzında 15 dk. tartışma olacaktır.
Panelistler
1.Dr İsmail Tamer. Tıp Politikalarının saptanmasında Uygulama Hatalarının Dikkate Alınması Politikacı ve Bilim Adamı gözüyle değerlendirilmesi
2. Prof.Dr. Cem Terzi Uygulama Hatalarında 2011 Türkiye Fotoğrafı.
3. Prof.Dr.İ.Ethem Geçim.  Uygulama Hatası mı, hizmet kusuru mu?
4. Doç.Dr. Mehmet Demir Türkiye’de Tıpta Uygulama Hatalarında Hukuki Süreç,
Saat: 10.30-10.45 ARA
Saat 10.45-12.00

Panel II: Uygulama Hatalarını Önleme Stratejileri
Kolaylaştırıcı:  Prof.Dr. Oğuz Polat
1. Gürsel Yalvaç. Hukusal Açıdan Tıpta Uygulama Hatalarını Önleme Tedbirleri, Hukuk Tıptan Ne Bekliyor. Yargıtay- Onam, Kayıt, İhbar.
2. Av. Pınar Aksoy Gülaslan Tıpta Uygulama Hatalarından Kaynaklı Hukuki Süreçte Avukat-Hekim İlişkileri.   
3. Prof.Dr. A. Ezel Esatoğlu . Tıpta Uygulama Hatalarında Kayıt Sistemi, Sağlık Bilgi yönetimi
4. Prof.Dr.Yaşar Bilge. Tıpta Uygulama Hatalarının adli tıp yönünden değerlendirilmesi

12.30-13.30  ÖĞLE YEMEĞİ

Saat: 13.30-16.00
Kolaylaştırıcı Prof.Dr. İbrahim Aşık ve Prof.Dr.Yüksel Keçik
Tıpta Uygulama Hataları ve Ağrı  Paneli
Prof.Dr.Yüksel Keçik
Prof.Dr. İbrahim Aşık
Prof.Dr. Dilek Yörükoğlu
Prof.Dr. Şükrü Çağlar
Hemşire Asiye Ersan
Katılım Ücretsizdir.

DÜZENLEME KURULU
Prof.Dr.Yaşar Bilge
Prof.Dr. Ethem Geçim
Prof.Dr. İbrahim Aşık

İletişim için: Dr. Nevriye Temel
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Adli Tıp Anabilim Dalı 06100-Dikimevi-Ankara
Tel: 0312 3191514

Kaynak: atud@yahoogroups.com

T24'DE SÖYLEŞİ...

ATUD Başkanı Prof.Dr.Ümit BİÇER
Söyleşi: Hazal Özvarış (http://www.T24.com.tr)

Kemik yaşı 14 çıkan N.Ç. çocuk değil miydi? Cinsel istismara uğrayan çocuğun ruh sağlığının bozulmaması mümkün mü? Hâkim ve savcılar neden bekâret hakkında bilgi istiyor? Tecavüzün kriteri hâlâ kızlık zarı mı? Adli Tıp Kurumu (ATK) özerk mi? Siyasi iktidarın gücü ATK raporlarına ne kadar yansıyor? Muayeneler yeterli mi? Raporlar neden aksıyor? İktidara ters düşen Adli Tıp uzmanlarının başına ne geliyor? 

Skandallarla gündeme gelen Adli Tıp Kurumu’na dair bilinmeyenleri öğrenmek için Adli Tıp Uzmanları Derneği Başkanı ve Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ümit Biçer’e sorduk. İşte Biçer’in www.t24.com.tr’nin sorularına verdiği cevaplar:   

‘Yargının üniversite raporlarını kabul etmemesini anlamak olanaklı değil’ 

 
-Türkiye’de kaç ilde adli tıp birimi var?

 Türkiye’de her ilde adli tıp yapılanması bulunmamakta. Başta Adalet Bakanlığına bağlı olarak oluşturulmuş Adli Tıp Kurumu (ATK), ATK’ya bağlı olarak görev yapan grup başkanlıkları ve şube müdürlükleri bulunmaktadır. Diğer taraftan yine adli tıp alanında hizmet veren üniversitelere bağlı adli tıp anabilim dalları ve adli tıp enstitüleri var.  

-Hangi illerde yok? 
Karadeniz bölgesini ele alırsak örneğin Artvin’de, Bartın’da, Karabük’te Adli Tıp Şube Müdürlüğü yok. Kimi yerlerde ise üniversitede görev yapan adli tıp uzmanları ayni zamanda Adalet Bakanlığı’nda ikinci görevli olarak çalışıyor. Bu illerde üniversiteyle ATK birlikte çalışıyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Türkiye’de 81 ilin 65’inde üniversite veya ATK Şube Müdürlükleri’nin faaliyette olduğunu söyleyebilirim. 

-İki kurumun beraber çalışabildiğini söylüyorsunuz ancak yargı üniversite raporlarını değil,  ATK’nın raporlarını kabul ediyor. Tersi yönde yoğun bir talep olmasına rağmen, bu ısrar neden?  Bunun nedenini anlayabilmek olanaklı değil. Hukuken baktığımızda ATK, Türkiye’de resmi bilirkişilik yapmakla görevlendirilen ve bunun için kurulmuş bir kurum. Üniversitelerdeki adli tıp anabilim dalları asıl olarak eğitim faaliyeti için oluşturulsa da ATK kanunlarında ve YÖK yasasında adli tıpta ilgili hizmetleri yürütmek üzere görevlendirileceği ve bu yapıların da resmi bilirkişi olarak tanınması gerektiği söyleniyor. Bu açıdan baktığınız zaman, Adalet Bakanlığına bağlı kuruluşlar ile YÖK’e bağlı üniversitelerdeki anabilim dalları arasında hiçbir fark yok. Bunun sebebini yargı mensuplarına sorduğumuzda Yargıtay’ın verdiği kararların uygulamada kendilerine göre kolaylıklar sağladığını söylüyorlar veya alışkanlık diyerek açıklıyorlar. Somut herhangi bir gerekçesi yok.  


‘Adli Tıp Kurumu’nun cinsel mağdurları muayene süreci travmatik’

-Şube müdürlüklerinin adliye binaları içine yerleştirilmesinin sebebi nedir?  
Resmi bilirkişilik yapmakla yükümlü kılınan bu kurum, aslında hukuksal bir faaliyet sürdürmüyor, tıbbi bir değerlendirme yapıp kanaatlerini mahkemeye sunuyor. Dolayısıyla bu birimlerin, sağlık kurumları içinde yer alması gerekir. Ancak, Adalet Bakanlığı’na bağlı adli tıp şubelerinin tamamı adliye saraylarının içinde bulunmaktadır. Bu yapılanmada onları herhangi bir sağlık ortamı olarak nitelendirmek mümkün değildir. Çünkü adliye binalarının içinde hekimin dışında bulunan insan gücü hukuk mensuplarıdır. Bir hekimin onlardan herhangi bir şekilde destek alması söz konusu olamaz ve tek başına bir hekim sağlık hizmetini vermesi beklenemez. 

-Bildiğim kadarıyla ATK birimlerinde esas olan tedavi değil, teşhis. 
Ama teşhis bile tek başına bir hekimin yapacağı iş değildir. Adli Tıp Şube Müdürlüklerinin çoğunun adalet sarayları içindeki yerleri hiç de uygun yerler değildir. Çoğu zaman en köşedeki odalar Adli Tıp Şube Müdürlüğü olarak tespit edilmiştir. Burada bir sekreter, yardımcı personel ve adli tıp uzmanı iç içe bulunmaktadır. Kimi yerlerde cinsel saldırı muayeneleri söz konusu olduğunda, o muayeneleri yapmak için jinekolojik masa dahi bulunmamaktadır. Jinekolojik masaların bulunduğu yerlerde bile, bu masanın bulunduğu yer hiçbir şekilde bir hastanın rahatlıkla orada muayene edilmesine imkân sağlamaz. Bir cinsel saldırı mağduru böyle bir yere gittiğinde oradaki ortamdan ciddi anlamda etkilenilecek ve sürece olumsuz bir katkısı bulunacaktır.  

‘Hâkim ve savcılar yakınlarını ATK’da muayene ettirmeyeceklerini söylüyor’

 
-Çoğu kadın normal koşullarda bile jinekolog masasında rahat edemezken, saldırı sonrasında masanın özensiz yerleştirilmesi ekstradan tedirginlik yaratmaz mı? Adli Tıp veya Adalet Bakanlığı kadınları gözetmiyor mu?  
Bunlarla ilgili çözüm ayrı bir birim oluşturmak, belki bu incelemeleri sağlık ortamlarına taşımaktır. Çünkü olayın yalnızca fiziksel inceleme olmadığı açık. Cinsel saldırıdan söz edildiğinde bu saldırı yalnızca kişinin fiziksel varlığına değil, ruhsal bütünlüğüne ve insani kimliğine yönelik bir saldırıdır.  

-Raporlar yetersiz bir muayene sonucu mu veriliyor?  Sürecin travmatik olduğunu söylemek daha doğru. Cinsel saldırı mağdurlarına hemen soru sorup “yat oraya, hemen muayeneyi yapalım” tarzındaki bir yönlendirme yerine öncelikli olarak ruhsal destek bağlamında yapılan bir görüşme sonrasında muayeneye hazırlayana kadar süren bir dizi değerlendirmenin birlikte yapılması gerekiyor. Bu birimler şu an bu değerlendirmelerin yapılmasına uygun birimler değil. Buradan yola çıkarak raporların yetersiz olduğunu söylemek değil ama sürecin travmatik olduğunu söylemek daha doğru. Zaman zaman hâkim ve savcılarla konuşurken kendi yakınlarını böyle bir yere muayene etmeye götürüp götüremeyeceklerini soruyoruz.  


-Hâkim ve savcılar, sorunuza ne yanıt veriyor?  Hiç biri böyle bir muayeneyi böyle bir yerde yaptırmayacağını belirtiyor. 


-Doğan Akın, hâkim ve savcıların yaklaşık yüzde 75’inin erkek olduğu ve bu mesleklerin neredeyse bir erkek işine dönüştükleri yazdı. Adli tıp uzmanlarının kaçta kaçı erkek? Sayıyı çok net ifade edemem ama adli tıpta kadınların önemli bir ağırlığı var. Yüzde 40’a yakın kadın olduğunu tahmin ediyorum. 

-Cinsel saldırı vakalarına bakan uzmanlar, özellikle de erkekler toplumsal cinsiyet eğitiminden geçiyor mu?  
Böyle bir eğitim söz konusu değil. Böyle bir eğitim hangi uzmanlık alanında yapılıyor bilmiyorum ama bu konu aslında adli tıp uzmanlarının eğitimi planlanırken bizim de dikkate almadığımız bir konu. Belki bunun hâlâ bunu usta-çırak ilişkisi içinde çözülebileceğini düşünüyoruz. Bunu önemli bir konu olarak nitelendirip bir eğitim planlaması içine gitmediğimizi itiraf edebilirim.  

-ATK’nın yönetici kadrosunun bakanlık tarafından atanıyor olmasının olumlu ve olumsuz yanları neler?  
Hiçbir bilimsel kurulun görevlendirilmesi siyasi bir erke bağlı olmamalı. O kişilerin çalışmaları ne olursa olsun, eğer siyasi erk sürece müdahale ediyorsa, oradaki işleyişi objektif çerçevede yürütme söylemlerini kuşkulu hale getirir. Dünyanın hiçbir yerinde bilim insanları böyle bir yapılanma içinde bulunmuyor ama Türkiye’de hala ATK Başkanı dâhil görev yapanların ataması yalnızca siyasi erk tarafından yapılmaktadır. Siyasi erk görevlendirme yaparken o kişilerin akademik unvanlarına veya mesleki tecrübelerine bakmamakta çünkü bunları değerlendirebilmesi için bir jüri veya sınav heyeti yok, hesap verdiği bir yer yok. ATK’nın yapılanmasında en büyük sorun budur. Çünkü bu durumda, sorumlu olduğunuz çevre bilim çevresi değil, yalnızca ve yalnızca siyasi iktidar olmaktadır.  

‘Adli Tıp Kurumu 1982 yılından beri siyasi iktidara bağımlı’  


-ATK bağımsız değil ama özerk bir kurum olabiliyor mu?  
Bu koşullarda bir özerklikten bahsedilemez. ATK’nın Türkiye’deki yapılanması, Şili’de Allende’nin devrilmesinden sonra Pinochet’in iktidarı ele geçirdiği dönemdeki yapılanmayı anımsatıyor.  

-Açıklar mısınız?  
Uzmanların yalnızca askeri diktatörlüğün siyasi erki ile görevlendirilmesi, bütçe ve idari organizasyonuyla merkezi bir yapılanma oluşturulması; Şili’de siyasi iktidarın kirli çamaşırlarını yıkayan bir çamaşır makinesine benzetilmiştir. Türkiye’de de adli tıp yapılanması 1980 askeri diktatörlüğünün öncülüğünde dönemin gereksinimlerine göre yeniden yapılandırılmıştır. Tarih, Türkiye’de askeri darbenin YÖK dâhil özerk, bağımsız kurumları ve toplumu yeniden şekillendirmesi ve kendisine tamamen bağlı hale getirme sürecinin bir parçasıdır. Bugünkü ATK yapılanması 1982 yılında oluşturulmuş ve tamamen siyasi iktidara bağımlı hale getirilmiştir. ATK’da, o günden bugüne yapısal anlamda hiçbir olumlu değişim gözlenmemiştir.  

- Somutlaştırırsak, siyasi iktidar raporlara ne kadar yansıyor? ATK’na dair var olan “zengin işadamına tahliyesi için ‘panik atak’ raporu verilir, kanser hastası tutuklu Güler Zere’nin raporu çıkmaz” algısı ne kadar geçerli?  
Adalet, hiçbir şekilde üzerinde kuşkuyu sürekli taşıyabilecek bir olgu değildir. Türkiye’de ATK, yapılanma modeli ve zaman zaman verdiği kararlarla şüpheyi büyütmektedir. Burada tek tek kararları analiz etmek çok da uygun değil ama Hüseyin Üzmez örneğinde olduğu gibi kimi olaylarda Adli Tıp’ın genel alışkanlıklarına uymadığını düşündüğümüz şeyler oluyor. O tarihte de ifade etmiştik, cinsel saldırılarla ilgili bir muayene talebine bir veya bir buçuk yıl sonraya randevu verilirken Üzmez davasında kişinin muayene talebiyle rapor çıkma süreci arasında olağanüstü bir hız görüyorsunuz. Meslektaşlarımız belki olayın kamuoyunda yaratacağı etki nedeniyle çok daha hızlı hareket etmiş olabilir ama bu tekil bir örnek olunca kişinin siyasi iktidarla ilişkileri gündeme gelince herkesin büyük bir kaygı duymasına neden oluyor. Kaldı ki orda yapılan değerlendirme süreci de bilimsel anlamda hiçbir şekilde kabul ettiğimiz bir süreç değildi.  Güler Zere olayında tartışıldığı gibi adli tip raporunun hedefi kamuoyuna mesaj vermek değil. Kamuoyunun ATK dâhil olmak üzere bu ülkenin bilim yapılarından beklediği tek bir şey var: objektif, güncel bilimsel bilgileri içeren kararlar vermesi, hukukun sağlıklı karar vermesine yol açacak mekanizmalar içinde kalması. Ama ATK, cinsel saldırı, tutuklu ve hükümlülerin infaz tehiri, Cumhurbaşkanlığı affı konularında mevcut evrensel ilkeleri değil, belki geçmişten kalan, belki de 1980 askeri darbe dönemine ait olan alışkanlıklarını sürdürüyor.  

-Adli Tıp’ın randevu ve rapor aksamaları neden kaynaklanıyor?  
Bu aksamaların sebebi yalnızca ATK’da değil. Siz, bütün kararları verecek tek bir adres işaret ederseniz, yasada böyle bir zorlama veya yönlendirme bulunmadığı halde “ATK dışındaki kararları tanımıyorum” derseniz ve Türkiye’deki bütün cinsel saldırı olaylarında kişiler İstanbul’a gitmek zorunda kalırsa... 

-Cinsel saldırı mağdurları İstanbul’a gelmek zorunda mı kalıyor?  
Bu süreç İstanbul dışında başka hiçbir yeri tarif etmiyor. Kurumunun grup başkanlıkları veya şube müdürlüklerinde bile bu muayenelerin sonlandırılma şansı yok. 

Adli Tıp Kurumu ‘cinsel saldırı’ hizmeti için yeterli değil 


-Siirt’teki tecavüz davasında mağdurlar oradaki şube müdürlüğünde görülmedi mi?   
Şube müdürlüğünde rapor alabilirler. İlk muayenelerin yapıldığı yer olarak İstanbul’u kast etmiyorum. Ama kişinin beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığına dair soru sorulursa mahkemeler de avukatlar da rapor için İstanbul’u adres olarak göstermek durumunda kalıyorlar.  

-Adli Tıp birimlerinin 65 ilde olduğunu söylemiştiniz. İstanbul’da olan ancak 64 ilde olmayan ne var?  
ATK kurullarına baktığınız zaman donanım açısından belki biraz daha ferah olduğunu söyleyebilirim. Farklı olarak, ATK’da ve kurullarda adli tıp uzmanının yanı sıra o alanla ilgili uzman kişiler bulunuyor ama sağlık hizmetinin içerdiği diğer unsurlar yer almamaktadır. İstanbul'daki ATK da aslında bu hizmetin verilebilmesi için yeterli ve donanımlı bir yer değil. Bu hizmetin bugün için verileceği en uygun yerler üniversiteler ile adli tıp uzmanları, psikiyatri, çocuk psikiyatri, kadın doğum ve diğer uzmanlarının yer aldığı eğitim ve araştırma hastaneleri olabilir.  Türkiye'de üniversitelere baktığımızda, 45 üniversitenin bu olanaklara sahip olduğunu görüyoruz. Bu olanakları birlikte kullanabildiklerini görüyoruz. Cinsel saldırı olgularında, muayenelerin sadece İstanbul'a gönderilmesi hiç doğru değil. Gerçi Yargıtay geçen ay içinde vermiş olduğu bir kararla artık hastaların muayene için ATK'ya gönderilmesinin zorunlu olmadığını, üniversitelerde ATK’ya benzer uzman bir heyetin söz konusu raporları vereceğini belirtti. Bu çok önemli. Biz yıllarca bu tartışmayı yapıyorduk. Bu belki de sorunun rahatlamasına yol açacak bir gelişim sağlar.

-Bu karara göre üniversiteden çıkacak raporla ATK raporu çakıştığı noktada hiyerarşi ne olacak?  Bu soru tıp sorusu değil, bir hukuk sorusu... Çünkü tıbbın veya bilirkişinin hiyerarşisi olmaz. Bilirkişinin uzmanlık alanının yanı sıra, güncel bilimsel bilgiyi takip etmesi ve kullanması esastır. Profesör olmanız size konuyu en gelişkin şekilde yorumlama kabiliyeti sağlamaz. Biz yeni alanları öğrenmek, bilimsel gelişmeleri yeniden inşa etmek için asistanlarımıza tez veriyoruz. Bir asistan tez konusu seçtiğinde, o konudaki en güncel bilgileri takip etmek durumunda. Siz tutup ben üniversitede anabilim başkanıyım diyerek asistanınızın bilgisini ve güncel bilimsel bilgileri elinizin tersiyle itemezsiniz. Bu Yargıtay'ın hiyerarşik yapılanması değil ki. 

‘Adli Tıp Kurumu özerk olmalı’ 

-ATK toplum nezdindeki güvensizliği nasıl aşabilir?  Bu güvensizlik, Adli Tıp sürecinin hukukun temel felsefesi içinde kavranması ve ele alınmasıyla aşılır. Hukuk, bir yargılamanın açık, objektif ve tüm taraflar için var olan delillere ulaşılmasını güvence altına alarak adil bir yargılamayı hedefler. Ama bir kurumun yapılanma modeli, hukukun adil yargılama ilkesini, bilimsel yapılanma biçimini değil, siyasi iktidarın ihtiyaçlarına işaret ediyorsa, kuşku uyandırıyorsa bu güvensizliği aşması zordur.  

Çözüm için ilk olarak, Adli Tıp Kurumu'nu acilen Adalet Bakanlığı'na bağlı olmaktan çıkartmak ve özerk bir kuruma dönüştürmek gerekiyor. Adli Tıp Kurumu, adeta Yargıtay, Sayıştay, Danıştay gibi hiyerarşik bir modelde yapılanmıştır, oysa bu kurum hukuki mütalaa değil, tıbbi bir değerlendirme yapmak adli bilimlerde bilirkişilik yapmakla yükümlüdür. Adli Tıp Kurumu’ndaki görevlendirmelerde Adalet Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı üçlüsünün devreden çıkarılması gerekmektedir. Çünkü görevlendirmeyi yapan kişilerin görevlendirme alanı ile ilgili yeterli bilgi ve eğitimleri bulunmadığı, mesleki eğitimlerini farklı alanlarda almış olduğu görülebilir.