17 Aralık 2012 Pazartesi

HAFTANIN AKADEMİSYENİ (MediMagazin)...


  • Prof. Dr. Ahmet Nezih Kök
  • Akademisyenliğin bir yaşam tarzı olduğunu söylemek gerekir. Bu nedenle, akademisyen çok yönlü olmalıdır. Kendisini yalnızca alanına hapsetmemelidir.
  • Pazar, 09 Aralık 2012

  • Akademisyenlerimizi tanıttığımız sayfamızın bu haftaki konuğu, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Nezih Kök
      
    Öz geçmişinizi anlatır mısınız?
    24 Mayıs 1962 tarihinde Ankara’da doğdum. Ankara Namık Kemal İlkokulunu, Ankara Namık Kemal Ortaokulunu,  Ankara Kız Lisesini bitirdikten sonra 1979-1981 yılları arasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünde okudum. 1981 yılında girdiğim Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesini 1987 yılında bitirdim. Mecburi hizmetimi sekiz ay süreyle Ağrı Taşlıçay’da yaptım. Adli tıp ihtisasımı Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi adına Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde yaptım. İhtisasımı tamamladıktan sonra 1991 yılında Erzurum’a dönerek Adli Tıp Ana Bilim Dalını kurdum. 1993 yılında doçent, 1998 yılında profesör oldum. 2000 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. 1996-2001 yılları arasında Erzurum Adli Tıp Şube Müdürü, 1997-1999 yılları arasında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı, 2001-2007 yılları arasında Erzincan Hukuk Fakültesi Dekanı, 2000-2005 yılları arasında Yüksek Sağlık Şûrası Üyesi, 2000-2008 yılları arasında Erzurum Cezaevleri İzleme Kurulu Üyesi ve Başkanı, 2008-2012 yılları arasında Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Etik ve Hukuk Kurul Üyesi olarak görev yaptım. Halen, 2005 yılından bu yana Erzurum Tabip Odası Onur Kurulu Başkanlığını ve 1991 yılından bu yana Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığını yürütmekteyim. 2006 yılından bu yana tıp gazetesi Medimagazin’de ayda bir “Terazi” başlığı ile köşe yazısı yazmaktayım. Yedi adet süreli dergide hakemliğim bulunmaktadır.

    Tıp mesleğini seçme nedeniniz nedir? Seçtiğiniz için memnun musunuz?
    ODTÜ’de inşaat mühendisliğini okurken, ODTÜ mükemmel bir okul olmakla birlikte ben inşaat mühendisliğini sevemedim. “T” cetvelini taşımaktan da haz almadım. Rahmetli annem de benim hekim olmamı çok istiyordu. Diğer yandan tıp fakültesinde okumak o günlerde daha farklı bir anlam taşımaktaydı. Bu nedenle tıp fakültesine gittim. Hekimliğin anlamını tıp fakültesinde anladım. Daha sonra uzmanlık dalı olarak “adli tıp” branşını seçmem tamamen kaderim. Bu nedenle şükrediyorum. Tıp fakültesinde iken çocuk cerrahisini istiyordum. Adli tıp ihtisasını hukuk fakültesini bitirdikten sonra daha da sevdim. Üç fakülte gördüm. Hekimlik farklı.

    Sizce işinizin en zor tarafı nedir?
    Adli tıp, adaletin dağıtılmasında çok büyük ve önemli bir işleve sahip. Yargılama faaliyetinin çok önemli bir yardımcısı. Ancak, uğraşı alanımız insanlığın hoş olmayan yönünü kapsıyor. Ölümle her an iç içesiniz, suç var, mağdur var, ceza var. Bu nedenle devamlı olarak kendinizi sorguluyorsunuz, bu da ister istemez yıpratıcı oluyor.

    Bir akademisyen nasıl olmalıdır? Nasıl tanımlarsınız?
    Akademisyenliğin bir yaşam tarzı olduğunu söylemek gerekir. Bu nedenle, akademisyen çok yönlü olmalıdır. Kendisini yalnızca alanına hapsetmemelidir. Fen bilimlerine verdiği önemi ve ayırdığı zamanı sosyal bilimlere de yansıtmalıdır. Bu nedenle oldukça zengin bir kütüphanesi ve arşivi olmalıdır. Şimdiki zamanı en iyi şekilde kullanırken, gelecek zamana ait düşünceleri (idealleri) olmalıdır. Geçmişini her zaman hatırlamalıdır. Çünkü; akademisyen, şimdiki zamanda çalışmayı, gelecek zamanda ümidi, geçmiş zamanda tevazuyu ve hoşgörüyü hatırlayarak yetkinleşir ve olgunlaşır.

    Branşınızda kendinize örnek aldığınız biri var mı?
    Ankara Tıp Fakültesinde ihtisasım süresince bana adli tıbbın temelini veren hocalarımı, özellikle Prof. Dr. Özer Kendi’yi rahmetle anıyorum. Diğer yandan hekimlik kişiliğimin oluşumunda iki hocamı da belirtmek isterim. Tıp fakültesindeki öğrencilik yıllarımda kendisini tanımaktan gurur duyduğum rahmetli Prof. Dr. Mehmet Ali Altın Hocam, beni en çok etkileyen kişi olmuştur. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinin eski dekanı rahmetli Prof. Dr. Sabahat Kot Hocam ise insanlığı ile bende saygınlık ve hayranlık uyandıran kişi olmuştur. Allah’ın rahmeti onların üzerine olsun.

    Türkiye’deki sağlık ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?
    Sağlık, her ülke için geçerli olduğu gibi ülkemiz için de göreceli bir kavramdır. Hiç kuşkusuz ki, tıp fakültesine başladığım 1981 yılından bu yana ülkemizin sağlık ortamı gelişerek 2012  yılına gelmiştir. Sağlığın değerlendirilmesindeki sayısal değerlerimiz iyileşmiştir. Sağlık hizmetlerine ve hekime erişim kolaylaşmıştır. Sağlık harcamaları artmıştır. Hekim sayısı, hastane sayısı artmıştır. Ancak; sağlıkta ilerlemeyi gösteren bu rakamsal veriler, çok iyi değerlendirilmelidir.  Sağlıktaki harcamalar, zaman içerisinde sağlık hizmetini zora sokacaktır. Hekim başta olmak üzere sağlık personelinin sıkıntıları artmaktadır. Mesleğimizde müthiş bir prestij kaybı yaşanmaktadır. Hayatın tıpsallaşması sorunu vardır. Ölüm oranlarımız azalırken hastalarımızın sayısı giderek artmaktadır. Hekimlere kontrolsüz şekilde yönlendirilen tazminat davaları,  tıp fakültelerine ve hekimlerin cerrahi branşlara yönelmelerini olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle sağlık ortamında bir kırılganlık riski bulunmaktadır.

    Yurt dışında mesleki deneyiminiz oldu mu?
    Yurt dışına hukuk fakültesi dekanı olduğum zamanlarda 15 gün süreyle, 2010 yılında da dil eğitimi için 10 haftalık süreyle gittiğimde yalnızca oradaki durumla ilgili bilgi alma seviyesinde deneyimim oldu. Bu da hiç kuşkusuz yeterli değildir.

    Yurt dışında aynı işi yapmak ister miydiniz?
    Hiç düşünmedim. Ülkemde yaşamak ve hizmet etmek çok güzel.
    Yurt içi ve yurt dışı dergilerde yayımlanmış kaç yayınınız var?
    Yurt içi dergilerde ve kongre kitaplarında tam metin olarak yayımlanmış 71, yurt dışı dergilerde ise 12 yayınım bulunmaktadır. Toplam 83 yayınımın 62’si tek isimlidir. Yayınlarıma yurt dışında 49 kez atıfta bulunulmuştur.

    Türkiye’deki tıbbi yayıncılığı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda sizce yapılması gerekenler nedir?
    Son dönemlerde e-yayıncılığın herhalde ulaşılabilirlik ve ekonomik gerekçelerle hızla ilerlediğini bu gelişimin de basılı yayıncılığı olumsuz etkilediğini düşünmekteyim. Diğer yandan, özellikle tıp fakültesi öğrencilerinin TUS nedeni ile test kitaplarına yöneldiğini ve bu nedenle klasik kitap okumadıklarını gözlemlemekteyim. Diğer yandan akademik yükselmelerde gerekli olduğundan süreli dergilerde bir artış bulunmaktadır.

    YÖK Başkanı olsaydınız neleri değiştirirdiniz?
    İnsan bazı makamlara gelmeden o makamların zorluğunu göremiyor. O nedenle kesin bir şey söylemek zor. Ancak; şunu kesinlikle söyleyebilirim. Üniversitelerin fiziki olanaklarının mutlaka çok iyi olması için çalışırdım. Öğrenci, üniversitenin liseden farklı olduğunu öncelikle kampüse girdiğinde hissetmelidir.

    Mesleğinizde hedeflediğiniz yere ulaşabildiniz mi?
    Buna “Evet” demekle birlikte, yarın için erişilmesi gereken hedeflerimin de olduğunu belirtmek isterim.

    Mesleğinizle ilgili ilginç bir anınızı anlatır mısınız?
    Bir gün otopsi için gittiğimiz Erzurum Numune Hastanesinin morguna girdiğimde otopsi masasında yatan çocuğun giysileri ve dış görünümü o zaman aynı yaşlarda olan oğluma çok benziyordu. Birden tedirgin bir şekilde çocuğa gidip baktım. Oğlumun olmadığını görünce önce çok sevindim. Ama sonra yaptığımdan ve insanlığımdan utandım, ağladım. O çocuk da bir babanın oğluydu. Hatırladıkça aynı utancı ve acıyı içimde duyarım.

    Kendi sağlığınıza yeterli özeni gösterebiliyor musunuz?
    Kesinlikle hayır. Bunun en önemli nedeni herhalde hekime ulaşabilirliğimizin çok kolay olmasıdır. Fakültemizdeki hocalarımıza buradan çok teşekkür ediyorum. Bazen onların ısrarı ile yapılan muayeneler sonucu önemli sağlık sorunlarımı atlattım.

    Tıp dışında uğraşlarınız ya da hobileriniz var mı?
    Bu konuda çok değişik bir insanım. Çok sıkı şekilde biriktirme huyum vardır. İlkokul çantamı bile sakladım. Para, pul, milli piyango, telefon kartı vs. biriktiririm. Özellikle yaptığım otopsilerle ilgili yazdığım hikâyelerim vardır. Hatta hikâyelerimden biri ile Türk Tabipleri Birliği Öykü Yarışması’nda ödül kazandım.

    Hiç keşke dediniz mi? Pişmanlıklarınız oldu mu?
    İnsan olup da keşke demeyen insanların farklı birileri olduğunu düşünürüm. Keşke dediğim tabii ki olmuştur. Ama bu keşkeler hayatımın yolunu belirlemede önemli olmamıştır.

    Ailenize yeterince vakit ayırabiliyor musunuz?
    Eşim, ilkokul öğretmenidir. Kızım, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi 5. sınıf öğrencisi, oğlum da İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. sınıf öğrencisidir. Çocuklarım Ankara Tıp Fakültesinde asistanken dünyaya geldiler. Daha sonra doçentlik sınavına hazırlandım. Doçent olduktan sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okudum. Sonra altı yıl Erzincan Hukuk Fakültesinin dekanlığını yaptım, bu süre içinde yaklaşık 200 bilimsel toplantıya aktif şekilde katıldım. Herhalde cevabım yeterince açıktır. Ama bundan ne ben ne de ailem hiç şikâyet etmedik.

Hiç yorum yok: