17 Mayıs 2013 Cuma

Altun davası ve Katkıcı (Yargıtay) kararı üzerine...

Prof. Dr. S. Serhat Gürpınar
Süleyman Demirel Üni. Tıp Fakültesi
Adli Tıp Anabilim dalı Bşk.
Adli Tıp Kurumu Eski Bşk.

Altun davası ve Katkıcı (Yargıtay) kararı üzerinden hukukçu mantığıyla tıp-insan sağlığı mantığının bağdaşmadığını bir kez daha gördük. Dikkatimi çeken konuları gündeme getirmek ve önerimi sunmak istiyorum.

Altun davasına yorum yapan Prof. Dr. Timur Demirbaş (Ceza Hukukçusu);“Suç şüphesi olduğu için, mahkemenin talebi yerindedir. Hekimin bu muayeneyi yapması ve raporunu mahkemeye sunması gerekir.”,  Prof. Dr. Cumhur Şahin (Hukukçu); “Böyle bir durumda doktorun karşısında olan hastası değildir. Aralarında da hasta-hekim ilişkisi yoktur. Hekim burada adli bir süreçle ilgili görevlendirilmiştir. Mahkeme o hekimi bilirkişi tayin etmiştir ve hekim de görevini yapmak zorundadır.” diyor, Hatta  Dr. Tanju Sürmeli (Psikiyatr)  de; “Çocuklar istemiyorsa, psikolog yardımıyla, ikna yöntemleriyle bu muayene yapılmalı … Bu tür durumlarda doktor hayır dememeli. Ama bu dava sonuçlanmazsa ya da suçlular cezasını çekmezse bu çocuklar için ileriki yıllarda daha mı az travmatik bir olay olacak? Gerekirse kadın bir jinekolog bu muayeneyi yapmalı diye düşünüyorum” diyor.

Lehimize verildiğini düşündüğümüz Yargıtay (Katkıcı) kararında ise; “… zor kullanma görev ve yetkisi doktora değil ilgili mahkeme kararını uygulamakla görevli C. Başsavcılığına ait olduğundan bu konudaki tedbirlerin Başsavcılık ve kolluk görevlilerince alınması gerekeceği, … Mahkeme yazısında kan örneği alınması için davalının rızasının alınmasına gerek bulunmadığı belirtilmiş ise de, yazı gereğini yerine getirmekle yükümlü bulunan C. Başsavcılığınca doku örneğinin zorla alınabilmesi için gereken önlemlerin de alınmamış bulunması karşısında, ilgilinin rızasının bulunmaması nedeniyle sağlığı bakımından tehlike oluşturmadan doku alamayan adli tıp uzmanı sanığın eyleminin ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmayacağı…” şeklindedir.

Gürcan Altun’un savunması içeriğinde vardır muhakkak ama sorun; tıp uygulaması kapsamında zorla muayene veya örnek alma diye bir eylem olmadığını hukukçuların bilmemesi/anlamamasıdır. Ayrıca sağlığın bozulmasının ancak fiziksel-biyolojik bozulma şeklinde olacağı yaklaşımı da diğer sorundur. Kolluk görevlilerince hastanın muayene ve örnek alınmasına hazır duruma zorla getirilmesi sonrası tıbbi işlem diye bir şey de yoktur. Bu psikolojik zarara sağlık mesleği mensubu mesleği kapsamında iştirak edemez.
Psikiyatrist Tanju Sürmeli’nin; doktorun kendi keyfine hayır dediğini zannettiği anlaşıldığından konunun içinde olmadığı görülüyor.

Hukukçular ve Yargıtay hakimleri ise; CMK 75/2’deki “…sağlığına zarar verme tehlikesinin bulunmaması…” 75/3’teki “İç beden muayenesi veya vücuttan kan veya benzeri biyolojik örnekler alınması, ancak tabip veya sağlık mesleği mensubu diğer bir kişi tarafından yapılabilir.”  76/1’deki “…sağlığını tehlikeye düşürmemek … koşuluyla…” ibarelerini göz ardı etmezlersesağlığın tehlikede olup olmadığı endikasyonunu ancak bir doktorun koyabileceğini de fark edeceklerdir. Sağlık ise biyopsikososyal iyilik halidir. Hastanın psikolojisini bozacak bir eylem “önce zarar verme!” (tıp etiği) ilkemizle çelişir.  
Biz muayene ve örnek almayı ve dahi bilirkişiliği “tabip veya sağlık mesleği mensubu” (CMK 75/3) olduğumuz için yapabiliyoruz. Bu eylemin “hasta – hekim ilişkisi değildir” şeklinde değerlendirilmesi bu kapsamda külliyen yanlış bir değerlendirmedir. Hekimden hekimlik uygulaması dışında bir şey istenemez. Hekimlik uygulaması dışında bir şey isteniyorsa herhangi bir başka meslek mensubundan istenmelidir.

Hekimleri ve sağlık mesleği mensuplarını mesleklerinin standartları dışında uygulama yapmaya zorlayan (Yargıtay’dakiler dahil) hakim ve savcıların suçlarının HSYK’ya duyurulması  gerekmektedir. 

Prof. Dr. S. Serhat Gürpınar
Süleyman Demirel Üni. Tıp Fakültesi
Adli Tıp Anabilim dalı Bşk.
Adli Tıp Kurumu Eski Bşk.

Kaynak: atud@yahoogroups.com

Hiç yorum yok: