8 Mart 2012 Perşembe

663 Sayılı KHK 23. Madde Hakkında Etik Kurul Görüşü...



İstanbul Tabip Odası - Etik Kurulu’nun,  02 Kasım 2011 tarih, 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname Madde 23 hakkında Görüşü

İstanbul Tabip Odası Etik Kurulu’nun 19 Ocak 2012 tarihinde sonuçlandırmış olduğu, 02 Kasım 2011 tarihli, 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Sağlık Meslekleri Kurulunun, kuruluş, görev ve yetkilerini tanımlayan 23. Maddesi hakkında Görüşü ve Değerlendirmesidir. 

Kararnamede, Sağlık Meslekleri Kurulu (SMK) teşkil nedeni ve görevi, “Sağlık mesleklerinde eğitim müfredatı, mesleki alan ve dal belirlemesi gibi mesleki düzenlemelerde ve istihdam planlamalarında görüş bildirmek, mesleki yeterlilik değerlendirmesi yapmak, mesleki müeyyide uygulamak, etik ilkeleri belirlemek” olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlanan görevlerin her biri kendi alanındaki uzmanlardan oluşan, birbiriyle ilgili olmakla birlikte bağımsız çalışan kurulların oluşumunu gerektirir. Bu gereklilik iki nedene dayanmaktadır: Bunlardan birincisi, tanımlanan uygulamalardan her birinin bilimsel açıdan ayrı bir alan olması; diğeri ise bu alanların etik ve hukuki gerekçelerle bağımsız biçimde çalışmasının zorunluluğudur. Evrensel etik, hukuki ilke ve kurallar, mesleki değerler ilke ve normu belirleyenin, değerlendirmeyi yapan organın ve yaptırımı uygulayanın ayrı yapılar olmasını gerektirir.

Sağlık hizmetlerinde eğitim müfredatını tanımlamak; bu alanda bilgi, deneyim ve birikimi olan uzmanların, dünyadaki uygulamaları da göz önüne alarak yapılandırması gereken bir konudur. Sağlık alanında eğitim müfredatın oluşturulurken; uluslararası mesleki uygulamalar, ülkenin sağlık gereksinimleri, modern eğitim tekniklerinin kullanılması gibi çok bileşenli bir çalışma gereklidir. Bu başlı başına bir uzmanlık ve yetkinlik alanıdır.

·   Lisansüstü eğitim kapsamında da olan mesleki alan ve dal belirlemesinin, bilimsel birikim ve evrensel tanımların dışında SMK tarafından belirlenecek olması en başta bilimsel özerkliğe aykırıdır. Bu süreç ilgili uzmanlık derneklerinin oluşturacağı, bilimsel anlamda yeterliği kanıtlanmış, özerk kurulların çalışmasını gerektirir.
   
·   Sağlık alanındaki istihdam planlanması ise toplumsal ihtiyaca yönelik, siyasi kaygılardan bağımsız bir yaklaşımı gerektirir; bu da başlı başına bir uzmanlık alanıdır.

·   Mesleki müeyyide uygulamak, esasen kanunla tanımlanmış kurumlar tarafından bağımsız olarak yürütülen süreçlerdir. İdari ve hukuki müeyyideler dışındaki mesleki yaptırım uygulama, etik ilkeleri belirleme ve uyumu denetlemek meslek kuruluşları tarafından, bağımsız seçilmiş kurullarca dayanağını Anayasa’nın 135. Maddesinden alarak yerine getirilmektedir.  KHK’nın 23. Maddesi ile bu durumun, tek bir kurul tarafından çoğunluğu atama ile belirlenmiş doğrudan siyasi otoriteye bağlı çalışan bir kurulca yürütülmesi, bilimsel, etik ve hukuki anlamda uygun değildir. Yukarıda tanımlanan görevlerin yeterli nitelikte olmayan tek bir kurul tarafından yerine getirilecek olması demokrasi kültürüyle hiçbir şekilde bağdaşmaz.

·   Etik ilke ve kurallar evrensel nitelikte olup; uluslararası sözleşmeler çerçevesinde taraf olduğumuz, ancak konunun uzmanları tarafından uyumun oluşturulduğu özel bir uğraş alanıdır. Metinde etik ilkeleri belirlemek şeklinde tanımlanan bu işlevin dar kapsamlı bir kurulca yerine getirilmesi temelden hatalıdır.

·   Kurul üyelerinin nasıl oluşacağını belirleyen Madde 23/2 incelendiğinde; neredeyse üyelerin tamamına yakınının siyasi otorite tarafından atama ile belirlendiği; sağlık meslek birliklerinden sadece birer üyenin temsil edildiği; 3. Madde e) bendi ile meslek birliklerinin temsilcilerinin oy hakkının kendi meslek alanları ile sınırlandırıldığı görülmektedir. Oy hakkının belirlendiği 3. 4. ve 5. fıkralar, sağlık meslek kuruluşlarından gelenlerin, diğer temsilcilerden farklı olarak; örneğin atama ile gelen ve lisans alanı belirlenmemiş diğer 14 üyenin her alanda oy kullanma hakkı varken; sağlık meslek birlikleri temsilcilerinin oy hakkının kısıtlanması, adı sağlık meslekleri kurulu olan bir yapıda tezat oluşturmaktadır. Ayrıca 4. fıkrada “İlgili kurumlar bir ay içinde üyelerini seçerek Bakanlığa bildirmediği takdirde o dönem için ilgili kuruma ait üyelik düşer ve üye sayısında dikkate alınmaz” ifadesi demokratik sistemlerde örneği görülmemiş bir düzenlemedir.

·   Madde 23/5’de “Kurul, Müsteşar veya müsteşar yardımcısının başkanlığında üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanır ve oy çokluğu ile karar alır. Oylamalarda çekimser oy kullanılamaz. Oyların eşitliği halinde başkanın oyu yönünde karar alınmış sayılır”, denmektedir. Kurulun 10 üyesi Sağlık Bakanlığı personeli ya da Sağlık Bakanı tarafından belirlenmiş üyeler olduğundan, kurulun bağımsız karar alabilme yetisi olmadığı; ayrıca oylamada çekimser oy kullanılamaması ve oy çokluğu ile karar alınması keyfiyeti ve taraflılığı, bilimsel özerklik, nesnellik, mesleki bağımsızlık ilkeleri ile uyuşmamaktadır.

·   Kurulun görevleri 1. Fıkraya göre 6. Fıkrada yeniden tanımlanmış olup, ilaveten sağlık engeli sebebiyle ve mesleki uygulama nedeniyle meslek icrasının yasaklanması kararını içermektedir.  Bu kurulun hangi vasfıyla sağlık engeli sebebini irdeleyeceği, meslekten men gibi önemli kararı hangi yasal gerekçelere dayandıracağı belirsiz olup; hukuki yaklaşımla çelişmektedir. 

·   Mesleki yetersizliğe ilişkin ihbar ve şikâyetleri düzenleyen 7. fıkrada mesleki yetersizliği ve bu mesleki yetersizlik durumunda uygulanacak cezayı belirleme yetkisi SMK’na verilmiş olup; oluşan zarara göre verilecek ceza derecelendirilmiştir. Bu durumda Anayasal güvence altında bulunan ve yasa ile düzenlenmiş olan sağlıkla ilgili meslek örgütlerinin disiplin yönetmelikleri uygulanamaz hale getirilmiş olup; yetkileri gasp edilmiştir. Mesleki kusurlara karşı öngörülen cezalar, keyfi olarak, hukuki normlardan uzak bir anlayışla belirlenmiş olup; bu fillerin, görev ve yetkilerinin, uygun olmayan bir kurul tarafından gerçekleştiriliyor olması, tüm hukuki yaklaşımları göz ardı etmektedir. Böylece sağlık meslek kurulu bir ceza yargılama organına dönüştürülmektedir.

·   8. fıkrada tanımlanan akli, ruhi ve bedeni hastalıklar nedeniyle meslekte kısıtlama veya men ölçütleri, özürlülere yönelik ayrımcılık açısından da hassas bir durum olup; bu konuyla ilgili uzmanlardan oluşan bağımsız kurulların kararını gerektirmektedir. Ayrıca bir insanın çalışma özgürlüğünü kısıtlayan durumlar, keyfiyete bırakılmayacak şekilde açıkça tanımlanmalıdır. 2. fıkrada tanımlanan Kurulun bu durumu belirleme ehliyeti yoktur.

·   9. fıkra, uzmanlık icra etme yetkisini kişiden alan bir nitelik içermekte olup; yukarıda açıklanan gerekçelerle sağlık meslekleri kurulunun gerek oluşum şekli gerekse üye bileşimi nedenleriyle bu işlevin yerine getirilmesi için uygun değildir.

·   11. Maddede meslek odalarının ve birliklerinin yetkilerinin sınırlandırılmadığı belirtilmekle birlikte; SMK’nın uygulamaya geçilmesi halinde, sağlık meslek odalarının ilgili kurullarının görev ve yetkilerini fiilen geçersiz kılacak, sağlık meslek odalarının disiplin yönetmeliklerini uygulanamaz hale getirecektir. Bilindiği üzere; Anayasa’nın 135. Maddesinde belirtilen “kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları”nın etkinliği, sorumluluğu ve yükümlülüğü, belirli bir düzen içinde faaliyette bulunması, görevlerinin boyut ve kapsamına bağlıdır. Hal böyle iken; ilgili düzenleme ile mesleklerle ilgili disiplin faaliyetleri ile meslek kuruluşlarının arasındaki olgusal bağın koparılması, meslek kuruluşlarının görevli-yetkili kurullarının “işlevsiz” kılınması hukuken ve mantıken kabul edilemez niteliktedir.

·   12. fıkrada  “Devlet memuru sağlık mensupları ile ilgili men müddetince aylıksız izinli sayılmaları ya da aynı süreyle uygun başka bir kadroya atanmaları”; ve 13. fıkrada “düzenlenen meslekten sürekli men edilmesine karar verilenlerin veya mesleğini icra etmekten yasaklananların diplomaları, uzmanlık veya meslek belgeleri Bakanlıkça iptal edilmesi ve sistemden kaydının silinmesi” şeklinde düzenlenen sağlık mesleği mensupları ile ilgili ağır yaptırımlar bu şekilde oluşmuş bir kurumun yetkisine devredilemez. Yukarıda belirtildiği gibi öngörülen bu uygulamalar, kurulu ceza yargılama organına dönüştürmektedir; sağlık çalışanlarının mesleki uygulamaları ile ilgili bu yaptırımlar, yetkili yasal ve hukuki organlar tarafından, özlük haklarına, adil yargılanma hakkına, tıbbi deontolojiye ve mesleki bağımsızlık değerine mutlak biçimde uyularak bağımsız yapılarca yerine getirilmesi gereken fiillerdir.

14. fıkrada bu Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen yaptırımların, Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelik ile düzenleneceği ifade edilmektedir.   Bu Kararname ile düzenlenmeye çalışılan, sağlık mesleklerinde eğitim müfredatı, meslekî alan ve dal belirlemesi gibi meslekî düzenlemelerde ve istihdam planlamalarında görüş bildirmek, meslekî yeterlilik değerlendirmesi yapmak, meslekî müeyyide uygulamak, etik ilkeleri belirlemek ve uyumu denetlemek olarak belirlenen işlevler, yönetmelik ya da kararname gibi mekanizmalar ile değil; evrensel insan hakları hukukuna yaslanan uluslararası sözleşme ve bildirgeler ışığında oluşturulacak bir ulusal sağlık politikasıyla çerçevelendirilen, toplumsal gereksinimlere karşılık verebilen, anayasal olarak güvence altına alınmış kişi hak ve özgürlüklerine, mesleki değerlere ve mesleki gelişim hakkına,  tıbbi deontolojiye ve evrensel etik ilkelere saygılı, kuvvetler ayrılığı ve çoğulculuk prensibinden temellenen yasalar ile düzenlenmelidir.

Hiç yorum yok: